|IX|

3.9K 409 2K
                                    

Kral Alexander Venedik'e doğru yola çıkarken eşi Kral Harry bahçedeydi. Kocasını uzun yola yollamış biri havasında değildi, saraydan bir düşman çıkıyormuş gibi -onun için Alexander zaten düşmandı- umursamaz haldeydi.

"Isaac, kılıcımı da getir." dedi yanındaki muhafıza. İki muhafızı vardı ama Harry yalnızca Isaac ile konuşurdu. O da Louis ile olan sohbetleri gibi değildi kesinlikle. Kısa emir cümleleriydi sadece.

Muhafızı başını eğerek onu selamladı, Kral Harry'nin az önce elindeki tüm okları fırlattığı deriden yapılmış hedefe doğru yürüdü. Saraya geldiği günden beri kralın hizmetindeydi. Harry ona güveniyordu, en azından bu sarayda Alexander'ın köpeği olmayan birkaç kişi bulunuyordu.

Isaac oradan geri dönerken, Kral Harry'yi bahçede görüp odasından dışarı fırlamış olan Louis de oraya ulaşmıştı. Bacaklarını çaprazlayarak reverans yaptı, gülümsedi. "Merhaba, majesteleri."

"Merhaba Louis, herkes gitti mi?"

"Kral Alexander ve refakatçileri saraydan ayrıldılar." Louis öne doğru bir adım attı, kimsenin duymayacağı şekilde fısıldadı. "Biraz sonra biz de çıkalım isterseniz."

"Tamam, çıkalım."

Isaac onların yanına gelince ikisi de sustu. Muhafız eğildi, elindeki kılıcı ona uzattı. Tutacağı da, kını da gümüştü. Çok ince işlemeleri vardı, bir krala ait olduğunu haykırır güzellikteydi. 

"Hadi geç karşıma Louis, şövalyeliğini görelim." dedi Kral Harry kendi kılıcını eline alırken. "Uzaklaş, Isaac."

Muhafız geri geri giderken Louis kılıcını kınından çıkardı. "Ok atmada çok yetenekli olabilirsiniz majesteleri fakat kılıç kullanmada hayli iyiyimdir." dedi. Kral Harry onun bu meydan okumasına ve kaşlarını yukarı aşağı hareket ettirmesine güldü. İnsanı kendine çeken tatlı mimikleri vardı. 

İkisi de kılıçlarını sıkıca tutup pozisyon aldı. Harry itiraf etmeliydi, Louis ondan çok daha tecrübeli ve başarılı görünüyordu. Ağırlığına rağmen kılıcı sol eliyle havaya atıp sağ eliyle tutmuştu.

İlk atağı Harry yaptı, Louis ise hemen kendini korumaya geçti. İki kılıç birbirine çarpar çarpmaz diğer insanların gözü onlara döndü. Son derece odaklanmış görünüyorlardı. İkisi de gardını düşürmüyor, karşısındakini yenmeye çalışıyordu.

Onlar birbirlerine kılıç sallarken etraftakiler büyük bir dikkatle onları izliyordu. Louis Kral Harry ile iyi anlaşıyordu, bu yüzden tüm şövalyeler tarafından kıskanılmaya başlamıştı. Zaten önceden Kral Henry ve Prens Alexander'a olan yakınlığı sebebiyle de ona haset edenler olurdu. Ama şimdi, kimseyle konuşmayan, her yerde somurtan kral sadece Louis ile konuşuyor ve onun yanında kahkahalar atıyordu. İnsanlar bunu ölesiye kıskanıyordu.

Louis kendisine nefretle ve kıskançlıkla bakan gözlerden habersizce, Kral Harry'nin dalgınlığından faydalandı ve onun kılıcını yere düşürdü. Savunmasız kalan kral geriye doğru adımladı. Louis ise onun üstüne yürümeye devam etti. Sonunda Harry bir ağaca çarpınca kenara sıkıştı. Şövalye kılıcını onun boynuna yasladı ve iyice yüzüne yaklaştı.

"Size söylemiştim, kılıç kullanmada iyiyimdir." diye fısıldadı. 

Harry onun nefesini yüzünde hissedince ürperdi. "Oldukça iyisin." 

Genç şövalye nefesini tuttu. Ona bu denli yaklaştığının farkında değildi. İlk defa kralı bu kadar yakından inceleme fırsatı bulmuştu ve gördükleri onu büyülüyordu. Eşsiz gözler, sevimli bir burun, harika dudaklar... O çok yakışıklı bir adamdı ve Louis ona bu kadar yakınken sakin kalamıyordu.

KNIGHT'S SECRETHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin