Pencereden içeri süzülen güneş ışığı yüzüne gelirken Louis rahatsızca kıpırdanmış, ama bu kıpırdanma onu güneşten kurtarmamıştı. Yine de inat etti; güneşe, başındaki ağrıya ve vücudundaki yorgunluğa rağmen gözlerini açmadı.
Aklında kral vardı. Onun kırmızı dudakları, sıcak nefesi, yakıcı bakışları... Louis'nin vücudunda gezinen dokunuşları, onun tenine değen öpücükleri, onun içine işleyen inlemeleri... Dudaklarının birbirine değdiği, parmaklarını birbirine geçirdikleri, vücutlarını birbirine sardıkları tüm o anlar.
Göğsünün üzerindeki ağırlığın hareket ettiğini hissedince telaşla kafasını kaldırdı, gözlerini açtı.
Harry. Harry'nin başı. Ona sarılmış olan beden krala aitti.
Göz kapaklarının ve iç organlarının titrediğini hissetti. Az önce aklına gelen şeyler hayal değildi, gerçekti. Hafızası yavaş yavaş yerine geliyordu ve o önceki geceyi daha net hatırlıyordu. Onu sevdiğini söylemişti. Beline sarılıp dudaklarını öpmüş, üstüne eğilerek yere yatırmış ve boynunu, omuzlarını, çenesini öpücüklere boğmuştu.
Kralın gülerek onu ittirdiğini hatırlıyordu. Öpülmekten kızarmış alt dudağını ısırmış, "Yer çok soğuk." diye mırıldanmıştı. Louis ona o an nasıl baktıysa, Harry güzel gamzelerini ona bahşederek gülmüş ve "Nefes al, şövalye." demişti. Yüzüne ateşin ışığı da yansırken o kadar güzeldi ki, dünya üzerindeki her şey onun yanında sönük kalırdı.
Yerden kalkmıştı, Harry'nin yumuşak ellerini tutup onu da kaldırmıştı. Ayağa kalkmışken bir kez daha onu kendine çekip boynunu öpmüştü. Çok güzel bir kokusu vardı, baş döndüren türdendi. Louis'nin ciğerlerini yakıyordu. Tatlı tatlı kıkırdamaları, onun kollarına tutunup yavaşça okşayan elleri... Her şeyiyle çok etkileyiciydi.
Yarısı dolu kalan kadehlerini yerde bırakıp merdivenden yukarıya çıkarken ikisi de gülümsüyordu. Tamamen sarhoş değillerdi, en azından içki yüzünden değil.
Yatak odası aşağı kattaki odalar gibi geniş değildi. Ayakta durdukları zaman başları neredeyse tavana değiyordu. İçeride geniş bir yer yatağı vardı. Üzeri yastıklarla ve kalın bir yorganla kapalıydı. Sağ tarafta pencereler bulunuyordu. Pencerelerin yanında üç kapılı bir dolap duruyordu. Duvarlarda meşaleler ve gaz lambaları asılıydı ama hiçbiri yanmıyordu. O an odayı aydınlatan tek şey ay ışığıydı.
Harry'yi yavaşça yatağa yatırmış, öpmeyi bir an bile bırakmadan kıyafetlerini çıkarmıştı. Sonra elleri birbirine kenetlenmiş, vücutları birbirine sarılmış, ikisi de bilincini kaybetmişti. Birbiriyle uyumlu gel-gitlerini, birbirine karışan seslerini, kesilen nefeslerini çok net hatırlıyordu.
Kulağına gelen nefes alış veriş seslerini duyunca gülümsedi. Kralın güzel saçları göğsündeydi. Karnının üzerinde onun elini hissediyordu. Hayatının en güzel uykusunu uyumuştu ve bunu kesinlikle ölmeye değer buluyordu.
Hep yapmayı hayal ettiği şeyi yaptı, onun saçlarıyla oynamaya başladı. Uyurken de çok güzeldi. Dağılan saçları alnına yayılmışken, hafif açık olan dudaklarının arasından nefes alırken... Yorganı göğsünden aşağıya iyice sarmıştı ama vücut hatları belli oluyordu. Yumuşak saçlarından ferah bir koku yayılıyordu.
Yavaşça kollarını ondan ayırdı, kralın başını kendi bedeninin üstünden kaldırıp yastığa yerleştirdi. Artık güzel yüzünü çok daha rahat görebiliyordu. Alnındaki bukleyi geriye ittirdi, elinin dışıyla onun yanağını okşadı.
Onun ne kadar kırılmış bir insan olduğunu, ne kadar ilgiye muhtaç ve sevilmeye değer olduğunu çok iyi biliyordu. Tanıştığı günden beri onu hep siyahların arkasına gizlenmiş halde görüyordu. Sessizliğe sığınmış, mutsuzlukla gölgelenmiş...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KNIGHT'S SECRET
FanfictionHer şövalyenin bir sırrı vardır. Ama Louis'nin sırrı diğerlerine kıyasla fazla büyük.