"Sir Louis, Prenses Catherine sizi bekliyor efendim." dedi saray görevlisi, böylece gözü dalmış olan Louis kendine gelip toparlandı. "Tamam, teşekkürler."
Üzerindeki kıyafeti düzeltti, muhafızların açmış olduğu kapıdan geçti. İçeri girer girmez yerlere kadar eğilerek selam verdi. "İyi geceler, efendim."
"İyi geceler, Louis. Gelsene." Prenses eliyle ona karşısındaki koltuğu işaret edince Louis başıyla tekrar onu selamlayıp koltuğa oturdu. "Nasılsınız?"
"Düğünüme günler kaldı. Sence nasılım?"
Louis başını kaldırıp ona bakmakla yetindi, buna verecek hiçbir cevabı yoktu. Sevdiği adamın sakat kaldığını bilen, hiç tanımadığı biriyle evlendirilecek olan, bambaşka bir ülkeye gönderilecek olan bir kadın ne kadar iyi olabilirdi ki?
"Neyse, sen nasılsın?"
"İdare ediyorum, Prenses Hazretleri. Size kardeşinizi şikayet etmekten hicap duyacağım ama kendisi hayatımı mahvetmek için elinden geleni yapıyor. Yardımınıza ihtiyacım var."
Prenses Catherine saçlarını sol tarafa toparlayıp sırtını geriye yasladı. "Kendime bile faydam yok. Hiçbir konuda sözüm geçmiyor, sana nasıl yardım edebilirim?"
"Aklınıza ihtiyaç duyuyorum." dedi Louis. "Babanız Kral Henry'yi ne kadar çok severdim biliyorsunuz; o her zaman zekice hamleler yapardı ve bu konuda kendisine en çok benzeyen insanın siz olduğunuzu söylerdi."
"Elimden geleni yaparım, sorun ne?"
"Kral Alexander üç kere Kral Harry'yi zehirlemeye çalıştı. Beni Ölüm Kalesi'ne göndermişti, biliyorsunuz. Daha yola çıktığımız anda pusuya düşürüldük. Yani ya beni öldürecek, ya da onu."
"Asla yiğitçe savaşmaz. Ya evlilikler yoluyla bir şeyler yapar, ya da zehirler. Babasını zehirledi, kız kardeşini başka bir adama sattı. Size merhametli olmasını beklemen hata."
"Onun merhametini isteyen kim? Ona yaşama şansı veriyordum. Ama şansını kaybetti," Louis sanki odada birileri varmış gibi gözlerini etrafta gezdirdi, sonra biraz öne yaklaştı. "Sizce de ölmesinin zamanı gelmedi mi?"
"Çoktan..." diye mırıldandı prenses. Babasını öldürdüğü gün, Alexander'ın ölmesinin zamanı gelmişti aslında.
"Başından beri aşkım için bir çözüm arıyorum. İlk başta Kral Alexander'a her şeyi açıklamayı düşündüm, belki sevgiye saygısı vardır diye... Ama çok saçma bir fikirdi. Adama 'Ben biraz kocana aşık oldum, izin verirsen de onunla yaşamak istiyorum' mu diyecektim?"
Prenses güldü, "Alexander da 'Olur tabi. Hatta istersen üçümüz birlikte sonsuza kadar mutlu olalım.' diye cevap verirdi herhalde." dedi. "Ben düğünüm için yola çıktığımda siz de bizimle birlikte saraydan çıksanız, birlikte kaçsanız olmaz mı?"
"Bunu da düşündüm. Ama sadece Britanya askerleri değil, Fransa askerleri de peşimize düşer.. Bizi Fransa yakalarsa, Harry'nin keskin kral olarak bilinen babası öldürür. Britanya yakalarsa, bu sefer de zalim kral Alexander öldürür. Ya da düşman bir ülkeye esir düşeriz ve diplomasi için kullanılırız. Her koşulda ölüyorum. Eh, zaten Harry'den ayrıyken de ölüyorum. Hiçbir şey değişmeyecek yani. Sadece sevgilimden ayrılacağım."
"Haklısın."
"Tek çözüm Alexander'ın tahttan indirilmesi."
"İhtilal?" diye sordu prenses. "İhtilal için mi yardımımı istiyorsun?"
"Öyle de denebilir. Şövalyelerin arasında Kral Harry destekçisi bir grup oluşturdum bile, elçilerin hepsinin sorunlarını Kral Harry çözdüğü için diğer devletlerin desteğini de alabiliriz. Ama her şey ihtimallerden ibaret. Ya biz ihtilal yapmak istediğimizde kimse destek olmazsa?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KNIGHT'S SECRET
FanfictionHer şövalyenin bir sırrı vardır. Ama Louis'nin sırrı diğerlerine kıyasla fazla büyük.