| XVI |

2.6K 363 874
                                    

Diğer bir sıradan günde, Britanya'nın her yeri güneş ışıkları ile aydınlanmıştı, Harry'nin kalbi hariç. O hala kendi güneşine kavuşamamıştı. Hala karanlıklar içindeydi.

Sessizce kahvaltı masasına baktı. Kral Alexander her zamanki gibi önceden oturmuştu. Masada ikisi hariç kimse yoktu. Hizmetkarlar aceleyle masaya bir şeyler koyarken Harry yine yemeğine dokunmuyordu bile. Masaya da istemeyerek gelmişti. Kral Alexander muhafızlarını gönderip onu zorla getirtmişti.

Görevlilerin hepsi odadan çıktığında Kral Alexander'ın gözleri Harry'nin üzerindeydi. Bakışları onun asık suratında dolaştı.

"Ne var?" diye sordu Harry rahatsızca. Kendisini izlemesinden hoşlanmamıştı.

Alexander "Benimle düzgün konuş." dedi. "Yoksa-" 

"Yine tehdit etmeye başlayacaksan sus." 

"İki şövalyeyi gönderdim diye kocana asilik mi yapacaksın Harry?"

Harry kahkaha attı. "Bu siyasi bir evlilik. Sen benim kocam değilsin, bu da normal bir çiftin kavgası değil. Gözlerime bak Alex. Senden nasıl nefret ettiğimi görüyor musun?" 

Kral Alexander sinirlendi. Alnındaki çizgiler belirginleşti. "Gözlerinde ne görüyorum biliyor musun? Keder. İki sadık şövalyen de geri dönmeyecek. Orada, acılar içinde can verecekler. Sana da arkalarından yas tutmak düşecek. Bir daha tahtımın, iktidarımın hayalini bile kurmamayı öğreneceksin."

"Acınası tahtın, kanlı iktidarın umurumda mı sanıyorsun? Senin aksine, benim bir kalbim var. Onlar benim dostlarım. İkisinden biri can verirse, Tanrı şahidim olsun ki yaşatmam seni." 

"Kes sesini Harry." dedi Alexander. Hareketleri de tavrı da sinirini açıkça ortaya koyuyordu. "Kendi sonunu hazırlıyorsun." 

Harry gürültüyle sandalyesini geriye ittirip ayağa kalktı. "Ne sonundan bahsediyorsun? Öldürecek misin beni?" diye sorduktan sonra iyice Alexander'ın yüzüne yaklaştı. "Ben seninle evlendiğim gün öldüm zaten."

Kral Alexander ayağa kalkıp Harry'nin boynunu tuttuğunda Harry onu öyle bir hızla ittirdi ki, kral duvara çarptı. "Dokunma bana." dedi Harry. Boynu, Louis'nin öpmeyi en çok sevdiği yerdi. Oraya ondan başkasının dokunmasına izin vermeyecekti.

Alexander'ın şaşkın bakışlarını umursamadan arkasını dönüp odadan çıktı. İlk kez ona karşı bu kadar sert ve netti. Zaten hüzün içerisindeydi, kalbindeki kocaman kaya ilk günkü gibi yerinden ayrılmamıştı. Uykuları kabuslarla bölünüyordu. Bir de bu ayrılığın sorumlusu ile aynı havayı solumak ağır geliyordu.

Çatık kaşları ve sert adımlarıyla odasına girdiğinde Pedro da onun arkasından geldi. Kapıyı kapatıp Kral Harry'nin önünde eğildi. "Majesteleri, size bir mektup getirdim. Sir Louis göndermiş."

Harry'nin gözleri parladı. Son zamanlarda aldığı en güzel haber bu olmalıydı. Aceleyle Pedro'nun elindeki mektubu aldı. Yaver selam vererek odadan çıkarken o kağıdı koruyan mührü hızla kırıp mektubu okumaya başlamıştı bile.

Nefesim, evim, yeşil gözlü sevgilim, cennetim, hazinem, kalbime resmedilmiş şaheserim. Sensiz ne haldeyim bilemezsin... Gözlerim senden başkasına kör, kulaklarım senden başkasına sağır. Senin hayalinle uyuyup senin hayalinle uyanır hale geldim. Sensizlik rengarenk güllerin arasından çıkıp çöle düşmek gibi. Sadece sana muhtacım. Gözlerine, sesine, saçlarına, ellerine, kalbine ihtiyacım var.

Aşkınla bitkin düşmüş bu çaresiz şövalyeyi sorarsan, ayrılıktan başka derdim yok. Birkaç gün önce savaş meydanına ulaştık. İspanya çadırlarında kendimize ayrılan yerlere yerleştik. Durum anlatıldığı kadar korkunç görünmüyor. Her koşulda senin sevgin koruyacak beni, biliyorum.

KNIGHT'S SECRETHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin