Harry attan inerken o kadar aceleciydi ki, bir an sendeledi. Neyse ki bileği incinmemişti. Sadece ayakta durmakta zorlanıyordu ki, muhtemelen sebebi aşırı heyecandı. İçindeki bir an önce eve girmek için yanıp tutuşan o parçaya rağmen, zavallı atın geceyi dışarıda geçirmesine izin veremeyeceği için Siyah İnci'yi ahıra kadar götürmeyi başardı.
Saraydan çıkarken Pedro'ya odasına kimsenin alınmamasını ve uyuyor olduğunun söylenmesini emretmişti, çünkü saraya ne zaman geri döneceğini bilmiyordu. Zira, geri dönmek gibi bir niyeti yoktu aslında. Sevgilisi olmadan koskoca üç ay geçmişti, şimdi istediği tek şey ona sarılıp üç ayın sonunda ilk kez rahatça uyuyabilmekti. Onunla yemek yemek, onunla sohbet etmek, onunla nefes almak... Korku ve hüzünden başka bir şey hissetmeden kocaman bir mevsimi geçirmişti, artık huzur istiyordu.
Kapıyı çalmak için elini kaldırsa da saniyelik bir duraksama yaşadı. Tereddüt değil, yalnızca ölümcül seviyede heyecan vardı. O anda Louis onun varlığını hissetmiş gibi Harry'ye fırsat bırakmadan kapıyı açtı. İkisi için de o ahşap kapı resmen gıcırdayarak açıldı. Zaman o kadar yavaşlamıştı ki, Louis'nin yüzü görünene kadarki o üç saniye bile bir diğer üç ay gibi geçti.
Harry istemsizce nefesini tuttu. O an cidden kafasına dank etti, aylardır beklediği sevgilisi dönmüştü. Gerçekten gelmişti, karşısında duruyordu. Sakalları çıkmış, saçları uzamıştı. Parlayan yüzünün güzelliği hiç değişmemişti, büyülü mavi gözleri hala iç titretiyordu.
Ona mükemmel bir gülümseme bahşetti. Dolan gözlerinden gülümsemeyle birlikte bir damla yaş süzüldü. Louis için ise kırılma noktası buydu. Daha fazla bekleyemedi, kalbini kavuran bir hisle Harry'i tutup kendine çekti.
Bir eli ince belinde, diğeri kıvırcık saçlarındaydı. O, Harry'e kendini hayata bağlayan bir parçaymışcasına sıkıca sarıldığında Harry de kollarını Louis'ye sarmıştı. Defalarca rüyalarına giren, hayallerinde yer edinen sahne sonunda gerçekleşmişken Louis onun kokusunu içine çekti. Uzun süredir ilk kez aldığı bir nefes ona can veriyordu.
O anlarda sadece ormandan gelen kurt sesleri ve ikisinin mutluluktan hızlanan nefeslerinin sesi duyuluyordu ama Louis bu gürültülü sessizliği "Seni seviyorum." diyerek bozdu. "Sana bunu daha sık söylemediğim için çok özür dilerim. Tanrı şahidim, her saniye seni düşündüm."
Harry'nin aklında söyleyecek binlerce cümlesi vardı ama tutulmuş gibiydi, kafasında kurduğu cümlelerin hiçbiri diline ulaşmıyordu. Nefes almakta bile başarısız oluyordu. Gözlerinden akan hiçbir yaşı durdurmaya çalışmadı, en azından onlar özgürce hareket edebiliyordu.
Louis onun içindeki duygu karmaşasını hissetse de daha fazla sabredemeyerek dudaklarını onunkilerle birleştirdi. Bir yandan da baş parmağıyla onun yanağını okşamayı ihmal etmedi, ne kadar çok dokunursa o kadar hızlı atıyordu kalbi. Yine de özlemi hiç bitmeyecek gibiydi.
Sonunda geri çekildiğinde ikisi de nefes nefeseydi. Louis gülümsemeden edemedi. Bir insanın, diğer bir insana bu kadar kapılması, ona böylesine bir tutkuyla bağlanması nasıl mümkün olabilirdi?
Harry'nin elini tuttu, diğer eliyle kapıyı kapattı. Hava soğuktu, kış kendini iyice belli ediyordu. Louis eve gelir gelmez şöminesini yakmış, çayını hazırlamıştı.
"Üşümüşsün." dedi Harry'i ateşin başındaki mindere oturturken. Kendisi de onun yanına oturdu ve Harry'nin ellerini kendi ellerinin arasına aldı. Avuç içlerini öptükten sonra gözlerinin içine baktı. "Nasılsın? Neler yaptın üç ay boyunca?"
Harry gözlerini ona dikip "Seni özledim." dedi. Yaptığı tek şey buydu. Konuşurken sesi titremişti ve hala gözlerinden yaşlar süzülüyordu. Başını şövalyesinin omzuna koyup kollarını karnına doladı, Louis de hemen ona sarıldı. Harry'nin alnına düşen saçlarını düzeltip bu sefer alnını ve saçlarını öpücüklere boğdu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KNIGHT'S SECRET
FanfictionHer şövalyenin bir sırrı vardır. Ama Louis'nin sırrı diğerlerine kıyasla fazla büyük.