| XI |

4.2K 389 1.6K
                                    

* Eski dönemde Fransızlara Frenk deniyordu fakat bu kitapta Fransız yazmaya devam edilecek.
** Farklı dilde yazılan cümlelerin çevirileri paragraf yorumu kısmında verilecek.

Biri kahverengi diğeri siyah iki at şehir merkezindeki pazara geldiğinde insanların gördüğü şey iki tane şövalyeydi. O kadar. Kimse bu atlılardan birinin kral, diğerinin de onun aşığı olduğunu düşünmemişti.

Louis atından aşağıya atladı, ardından elini uzatıp Harry'nin de inmesine yardım etti. Harry aslında ata binmeye de, ondan inmeye de alışmıştı ama Louis'nin ona yardım etmesindeki centilmenlikten hoşlanıyordu.

İki atı da ağaca bağladıktan sonra Louis Harry'nin başındaki başlığı çıkardı, Siyah İnci'nin semerine astı. Henüz akşam olmamıştı, ama saraydan çıkmak için mutlaka geceyi beklemek zorunda değillerdi. Özellikle de Kral Alexander hala Venedik'teyken, dışarı çıkmak çok daha kolay oluyordu.

"Şimdi şöyle yapalım..." dedi Louis. "Önce bakliyatlarımızı alalım, sonra et. Meyve ve sebzeye daha sonra bakarız, evimize döner ve bunları yerleştiririz."

"Anlaşıldı, şövalye. İlk hedef solda!" Harry alaycı bir tavırla kıkırdarken Louis de güldü. "Evet majesteleri. Buyurun, önden teşrif edin."

"Teşekkürler, Sir Louis." Harry başıyla onu selamlayıp bakliyat satan adamın tezgahına doğru yürümeye başladığında Louis sadece sırıtabiliyordu. Kral Alexander eşini ona emanet etmişti ve Louis de emanetine olabilecek en iyi şekilde sahip çıktığını düşünüyordu.

Kendi kendine durumla alay etmeyi de tamamladıktan sonra kralının peşinden gitti. Onun kuru bakliyatla dolu çuvallara boş boş baktığını görmek oldukça komikti.

"Pirinç istiyoruz." dedi onun arkasından başını uzatarak. "Biraz bulgur, ve nohut da koy. Çok olmasın."

"Emredersiniz." Pazarcı hemen ufak keselere eşit miktarlarda bunlardan doldururken Harry başını Louis'ye çevirdi. "Bunlar hep pişmiş olarak geliyordu benim önüme."

Louis "Evet, gördüğün gibi aslında kurular ve yaratılıştan baharatlı değiller." diye dalga geçince Harry onun koluna vurdu. "Sen de yaratılıştan kurusun."

"Ama kalbim acıdı..."

"Bana ne?" Kral şövalyeye yan bir bakış attıktan sonra başka bir tezgaha doğru yürüdü. Louis pazarcıdan aldığı keseleri omzuna astığı heybeye doldurdu ve adama bir miktar altın vererek Harry'ye yetişmeye çalıştı. Onu sinirlendirmek çok eğlenceliydi, bu yüzden "Benden uzaklaşma bak kaybolursun." diye alay etti.

"Başından bu kadar mı nefret ediyorsun ya, sürekli kelleni aldırma çabasındasın?"

Louis onun cevabına kahkaha attı. "Mükemmelsiniz efendim, size neden tutulduğumu bana sık sık hatırlatıyorsunuz."

Harry yanaklarının ısındığını hissederek ellerinin tersiyle yüzünü soğutmaya çalıştı. Şövalye ise onunla daha fazla şakalaşmak yerine pembeleşen yanaklarını izlemeyi tercih etti. Yüzüne yüzüne çok güzelsin diye bağırsa garip mi olurdu?

Gözlerini kırpıştırarak kendine geldi, tezgahın başındaki adamdan kilere depolayabileceği miktarda et istedi. O etleri hazırlarken Louis elini Harry'nin beline yerleştirdi, onu kenara doğru götürdü. "Gel, görmeni istediğim bir şey var."

Harry hiç itiraz etmeden onunla birlikte yürüdü. Etrafta gezinen köylülerin arasından geçip köşedeki dükkanlardan birine gittiler. Louis ahşap kapıyı ittirerek açıp içeriye girdi, böylece içerisi kurutulmuş çeşitli otlarla dolu olan dükkanın sahibi onlara döndü. "Merhaba, Sir Louis!"

KNIGHT'S SECRETHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin