Saçlarının arasında gezinen parmaklar ve yanaklarına bırakılan öpücükler Harry'yi uyandırırken ormanın içindeki eve güneş sızmaya başlamıştı. Önce yüzünde kocaman bir tebessüm oluştu. Yattığı yere iyice yayılıp esnedi ve gülümsemesini hiç bozmadan gözlerini açtı. "Günaydın şövalye."
"Günaydın, majesteleri." Louis onun alnını öpüp geri çekilirken keyif doluydu. "Uyandırmak istemezdim ama acıktım ve tek başıma kahvaltı yapmayı sevmiyorum."
"Yatak sıcacık, Louis." Harry başını yastığından ayırmadı, yaptığı tek hareket elini onunkiyle birleştirmek oldu. "Yastıklardan bile senin kokun yayılıyor ve ben yine bu bir rüyadır diye korkuyorum."
"O zaman aynı rüyayı görüyoruz. Burada kal, yemeğimizi buraya getirebilirim."
"Mmm, hayır. Kahvaltıyı da burada yaparsak tüm gün tembel tembel uyurum, bunu istemiyorum. Seninle bir şeyler yapmak istiyorum. Sohbet edelim, yürüyelim, hava alalım..."
Louis derin bir nefes alıp onun üstüne iyice eğilirken "Seni çok özlemişim." dedi. "Uyandığında boğuk çıkan sesini," dudaklarını onun boynuna bastırdı, "yastığıma dağılan güzel saçlarını," saçlarının arasını öptü, "pembe yumuşak dudaklarını..."
Harry sesini bile çıkaramadan Louis dudaklarını onunkilerle birleştirdi. Keyfini çıkararak uzunca öptükten sonra da yüzünü onun boynuna gömdü ve gıdıklanmaktan boğulana kadar öpmeye devam etti. Sonunda Harry'nin kahkahalarını yeteri miktarda dinlediğine kadar verince de burnunun ucunu ısırıp ayağa kalktı. "Ben doydum bile."
"Burnumu ısırdın!" Harry şaşkınca iki eliyle yüzünü kapattı. "Louis! Resmen kralının burnunu ısırdın!"
"Evet, majesteleri, aynen öyle yaptım." Şövalye muzipçe göz kırpıp merdivenlerden inerken kral onun arkasından bakıp sırıttı. Bir daha asla Alexander'ın aralarına girmesine ya da Louis'yi tehlikeye atmasına izin vermeyecekti.
Yatakta doğruldu, gerinerek uykusundan kurtulmaya çalıştı. Pencereden dışarı baktı; hava önceki güne kıyasla daha kötü görünüyordu. Güneş yoktu ve ağaçların yapraklarının savruluşuna bakılırsa, rüzgar da vardı.
Üzerindeki yorganı ayaklarıyla ittirerek attı. Ayağa kalktı ve alelacele altına bir şeyler geçirdi. Dağılan saçlarıyla uğraşmadı, sadece testideki suyla yüzünü yıkadı ve merdivenlerden aşağı indi. Bu evin her bir karışına o kadar alışmıştı ki, burada doğup büyümüş gibi hissediyordu.
Merdivenlerden inince sol tarafta kalan oturma odasındaki dağınıklık toparlanmıştı. Şömine yanıyordu, ayrıca yanındaki odunluk tamamen tahta parçalarıyla doluydu. Mutfaktan yayılan güzel kokulara da bakılırsa Louis uyanalı çok olmuştu.
Kapısız geçitten geçip evin giriş koridoruna ulaştı. Kare şeklinde, büyük bir hol olduğu için buraya yemek masasını koymuşlardı. Mutfak buranın hemen yanında kalıyordu, dolayısıyla yemek yemek için ideal yerdi. Louis'nin yaptırdığı ahşap yemek masası ve sandalyelerinin etrafında Harry'nin seçtiği şamdanlar, duvarda da yine onun seçtiği tablolar vardı.
Louis mutfaktan elinde tepsiyle çıktı. Tepsideki çay fincanlarını ve demliği masaya yerleştirdi, ardından da yüzündeki kocaman gülümsemeyle Harry'e yaklaştı. "Acıktın mı?" diye sordu kollarını ona sararken. "Taze çörek için erkenden uyanıp çarşıya gittim. İkimize biraz peynir aldım, kilerde hiç kalmamıştı. Akşam için de balık getirdim. Seversin, değil mi?"
"Severim." Harry onun boynuna sarılıp başını omzuna bıraktı. "Tüm bunları ne zaman yaptın? Zaten biz uyuduğumuzda neredeyse güneş doğacaktı. Hiç uyumadın mı?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KNIGHT'S SECRET
FanfictionHer şövalyenin bir sırrı vardır. Ama Louis'nin sırrı diğerlerine kıyasla fazla büyük.