9.Bölüm

9.6K 217 461
                                    

Ne yapacağımı bilmiyordum, tek bildiğim şey ise kimseyi sevmek istemememdi. Öyle şeylere kafa yormak bana garip geliyordu. Nasıl bir insanı sevgili manasında sevilirdi, bunu bilmiyordum. Bilmek istediğim de söylenemezdi. Bir Priscilla Legeta, bunu umursamaz bulunduğu yerden giderdi. Ama bu kişi Easley'di ve hâlâ sevip sevmediğini bilmiyordum. Ayrıca bana karşı kibar biriydi, geçip ona neden sevdin falan da diyemezdim. Ona olan tavrım aynı olacaktı, bunu öğrendikten sonra ona iyi ya da daha kötü davranacak değildim.

Aslında...Şöyle bir gerçek vardı ki sevilmek güzel bir şeydi, Miria'nın sevgisini görünce mutlu hissediyordum. Aynı şekilde sevmekte güzel bir duyguydu. Ama Miria ve ben en yakın arkadaştık, bu ve o farklı ilişkiydi. Benim korktuğum şey ise, benim yüzümden birinin kırılmasıydı. İçime biraz kapanıktım ve insanlara karşı kaba olduğum da bir gerçekti. Belki de, bu ihtimaller beni korkutuyordu ve kimseyle sevgili olmamıştım. Bilmiyordum. Bir söz duymuştum zamanında, sevdalardan biri ölürse destan olur, yaşar ise yalan olur diye. Bir yaşlı teyze, el yapımı poğaça satıyordu. Aç olmasam da, o havada daha fazla durmasın diye elimde olan bütün parayı ona yatırmıştım. O kadar iyi biriydi ki...Daha sonrasın da birlikte oturmuş ve konuşmuştuk. İşte o zaman bana bu sözü söylemişti. Ardından ise, kocasının öldüğünü. Üzülmüştüm ama üzüldüğümü yaşlı teyzeye belli etmeyerek, o zaman siz destansınız. En azından benim için diyerek, sarılmıştım.

Ben de garipsemiştim bunu, sarılmayı pek seven biri değildim. Gerçi, yeri geldiğin de sıkı sıkı sarılırdım. Derin bir nefes aldım, bir kaç dakika öğrendiğim gerçeği bilmiyor gibi davranmak istiyordum. Rol de yapabilirdim, yavaşça gülümsedim ve ayağa kalktım.

"Teşekkür ederim, bu röportaj benim için önemliydi." Bir süre yüzüme baktıktan sonra, gülümsedi ve o da benim gibi ayağa kalktı. Masadaki kağıtları elime aldım, şu an nerede isem eğer hemen karavanıma gitmek istiyordum. Karavanım ne durumdaydı, bilmiyordum. Fakat ne olduğunu az çok tahmin edebiliyordum.

"Değdi." Neden böyle dediğini biliyordum. Ama eğer bilmeseydim, soracaktım. Öğrendiğimi anlamaması gerekti. Konu değiştirmek mantıklı geliyordu, ki zaten gitmek istiyordum.

"Telefonum yanımda değil, taksi çağırabilir misin?" Gözlerini bir süre saçlarımda gezdirdi, neden uzun bir süre saçlarıma baktığını anlamamıştım. Saçımda bir şey mi vardı? Kaşlarım, benden bağımsız çatılmıştı. Elimi saçıma götürerek, saçımda gezdirdim. Bir adım yaklaştığında yerimden kımıldamayarak onu izledim. Geri adım atmak istemiyordum, geri adım attığımda da ne yapacaksa yapacaktı çünkü. Boşuna neden kendimi yorsaydım ki?

Bir adım daha attığında, yakınlığımız o gece ki gibiydi. Bir şey söylemek yerine ya da çemkirmek yerine kolyesini izlemeye başladım. Ejderhaları seviyor muydu? Bu düşünce, en son düşüneceğim şeydi. Yine de, merak etmiştim. Kafamı yavaşça kaldırıp ona baktım, ne yaptığını anlamak için. Elini, saçıma götürdü. Bu sırada kolu yanağıma değmişti. Dışarıdan gören birisi kesinlikle yanlış düşüncelere kapılırdı. Elini yavaşça saçımdan çektiğinde, bakışlarım elindeki ufak ekmek kırıntısına gitti. Ekmek kırıntısını masaya bıraktı.

"Taksi çağırırsam, bir aylık maaşın ona gider. Yine de gelmesini ister misin?" Gülümsemesi solmuş, yüzü ifadesizdi. Ekmek kırıntısını bıraktığı için geri çekilmeyi ihmal etmemişti. Ve ayrıca, bir maaşımı taksiye vermek de neydi? Cidden, bu kadar mı uzaktaydık?

"Bir dakika...Nairobi de değil miyiz?" Sıkıntıyla nefesimi verirken, alnıma yavaşça vurdum. Neden bana sormadan böyle bir şey yapıyordu ki? Baygındım, tamam ama en azından düşünceli davranmalıydı.

LABARASKUVI (KİTAP OLDU)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin