Bölüm ithafı; Tuğba Delice'ye. ❤ Seviyorum seni.
.
.Kira'nın yardımını istemem beni bile şaşırtmıştı. Farkında olmadan söylediğim sözlerin, zaten bir işe yaradığı olmamıştı. Miria ve benden başka kimse yoktu. Ben fiziken ve ruhen kötüydüm. Miria'ya da aynısını yaşatıyordu.
Kalbim sıkıştı. Miria'yı kaybetmek istemiyordum. Miria onun gözlerine bakmıştı. Ona emir verecek ve hayatını alacaktı. Ruhunu alacaktı, Miria'mı kimse benden alamazdı.
Atak geçirmek üzereydim. Zor da olsa durumumu unutmaya çalıştım. Gözlerimi kapadım, sayılar saydım. Aklıma Paul'un kanlı yüzü geldiğin de gözlerimde intikam duygusu barizdi. Elimi toprağa bastırdım, tırnaklarımın içine giren yaş kumları hissedebiliyordum.
Yaşamak istiyordum. Miria'nın yaşamasını istiyordum, Paul'un ölmesine izin veremezdim.
Sessizce ayağa kalktım. Saçlarım açılmış ve önüme gelmişti. Kızarık gözler, kızarık burun ve açılmış saçlarım ile korkunç göründüğümü biliyordum ama zerre umrumda değildi. En azından gözlerini, Miria'nın gözlerinden çekmesini sağlamalıydım. Bunu halledersem, Miria'yı uyarabilirdim.
Kafamı o tarafa çevirdim ve hafifçe yutkundum. Bana yaptığını ona yapıyordu. Ona acı veriyordu. Benden daha kötü haldeydi. Sanki ruhu bedeninden ayrılıyordu. Miria hem ağlıyor hem de karnını tutuyordu. Üstelik kanatları bir kırmızı bir beyaz oluyordu. Duyguları değişiyordu çünkü çok fazla acı çekiyordu.
Ayaklarımı toprağa sertçe basarken, Raki'nin fark etmesine izin vermeden ona doğru koşmaya başladım. Aramızdaki mesafe çok azdı. Üç metre yoktu belki de. Ona yaklaştığımda hâlâ sessizdim.
Beni fark etmeyecek kadar Miria'nın ölümüne odaklanmıştı. Adi herif. Buna asla izin vermezdim. Son iki adımda ayaklarımı havaya kaldırdım ve üstüne atladım. Bu yaptığım delilikti. Yarı bir şekilde Raki'nin üstüne oturmuş tüm gücümle ona karşı geliyordum. Raki'nin şaşkınlığını fırsata çevirerek, tırnaklarımı yüzüne geçirdim.
Gözümü kapattım, yeniden göz göze gelmemek için. Tırnaklarımın içindeki deri midemi bulandırmıştı. Tırnağımı aşağı indirerek, yüzünde izler bıraktım. Tam arkamda, Miria'nın acıyla karışık, nefes alma sesleri geliyordu.
"Miria, asla göz göze gelme," dedim ve gözlerimi daha sıkı kapadım. Açmaktan ve hemen açtığım anı kollayan Raki'nin, gözlerimi yakalayacağından korkuyordum. Fakat her şeyden önce şunu unutmuştum. Bir düşmanla nasıl gözüm kapalı savaşabilirdim ki? Üstelik onun başka gücü vardı. Belki de benim görmediğim daha da fazla gücü vardı. Ve ben sadece Priscilla'ydım.
Hayır, sadece Priscilla değildim. Zekiydim, karşımda sadece midesini düşünen birisi vardı. Hayatını düşünen birisi midesini düşünen kişiden daha hırslı olurdu.
Hırslıyım çünkü düşündüğüm kişiler var. Onun sadece midesi ve güçleri vardı. Midesinin yerini bulmak için elimi iğrenerek göğüs kafesine koydum. Şaşırmıştı ve ellerimi çoktan tutmuştu. Ona karşı geliyordum ama nafileydi. Ellerimi hızlıca sol tarafa bastırdım. Gözlerimi açıp ona bakmamak için zor duruyordum. Ne kadar bastırırsam bastırayım, nabzı yoktu.
Onun kalbi yoktu. Nefes almıyordu. Ona acıdım, belki de bir saniyelik bir üzüntü geçti. Daha sonra ise sessizliğe yatan küçük Priscilla ortaya çıktı ve Paul'un yüzündeki kanların olduğu görüntüleri zihnime bir bir bıraktı.
"İncelemen bitti mi?" Raki'nin sözlerini işittiğimde, atak yapacağını anlamıştım. Şu ana kadar beklemesi belki şanstı belki de kalbinin atmadığını, bir kalbinin olmadığını, kendisinin duygulara sahip olmadığını göstermek içindi. Ayağa kalkıp, ondan kaçmak için atak yaptım. Fakat o benden çok fazla öndeydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
LABARASKUVI (KİTAP OLDU)
FantasyLahan'da insanlar yavaş yavaş ölüyorlardı. Kimseye yardım edemiyordum, edilmiyordu. Gece sokağa çıkmak yasaktı ve çıktığın an olacaklardan kimse sorumlu olmayacaktı. Lahan için akşam yediden sonrası yoktu. Tamamen masum insanların öldüğü, katledildi...