Güven duygusu benim için her zaman hassas noktalarımdan biri olmuştu. Sürekli olarak birinin bana zarar vereceği düşüncesi vardı. Bu yüzden bazenleri kendime bile güvenemiyordum.
Fakat ben ona güvenmeye başlamıştım. Ben Easley'e güvenmeye başlamıştım.
Easley bakışlarımdan hislerimi anlamış olacak ki temkinli bir şekilde adım attı ve elini bana doğru uzattı. Yavaşça bir adım geri gittim ve gülmeye başladım. Sinirden miydi? Yoksa hayal kırıklığı mıydı? Neydi benim hissettiklerim? Hislerimi bilmesem de bildiğim tek bir gerçek vardı. Kalbimin ağrıdığı.
"Dokunma bana," diyerek gülmeyi kestim. Bir adım daha geriye gittikten sonra burnumu çektim. Neler yaşıyordum böyle? Etrafımda o kadar çok şeyler dönüyordu ki, hangi birine üzülüp direneceğimi bilmiyordum.
"Priscilla..."durdu ve derin bir nefes alıp, gözlerini kapattı. Yalan uydurmak için yaptığı bir hareket miydi? Ben bundan sonra ona sürekli olarak şüphe ile yaklaşacaktım. Gözlerini açtığında, kalbimdeki ağrı arttı.
Ben ona güvenmek istemiştim fakat o bana sadece ördüğü duvarları göstermiş ve gerçekte kim olduğunu saklamıştı. Gözlerindeki, seni kaybetmek istemiyorum hissiyatını anlayabilmiştim ve onun gözünün önünde ağlamamak için kendimi zor tutuyordum. Bıktım, yeter diye bağırarak ağlamak istiyordum. Bunlar işe yaramayacaktı. Sadece sinirlerimin akıp gitmesine neden olacaktı.
"Açıklamama izin ver," diyerek elini geri çekti. Sanki zaman ikimiz için de yavaş yavaş akmaya başlamıştı. Boş boş gözlerine baktıktan sonra yanından geçmek için ileriye atıldım. Bileğimi tutacaktı, ben ne zaman gitmeye çalışsam durduruyordu. Böyle olmaması için kollarımı birbirine bağladım.
Başka hiçbir şey diyemedim; demek istedim fakat sözlerim yetersiz, zihnim yorgun, kalbim güçsüzdü.
Yanından geçip gittiğimde hiçbir şey yapamamıştı. Ona bağırıp vurmak istiyordum ama olmuyordu. Sadece sonsuza kadar uyumak istiyordum. Onun da kötü bir halde olduğunun farkındaydım ama bunu başlatan o olmuştu. Ben ona karşı ne zaman duvarlarımı indirmiştim?
"Easley, halledebildiniz mi?" İşte bu cümleler beni durdurmaya yetmişti. Sırtım onlara dönüktü ve benim onları dinlemeye başladığımı ikisi de biliyordu. Daniel. Ondan kesinlikle nefret ediyordum.
"Ben yapmışım gibi konuşmayı keser misin? Onu korkutuyorsun," dediğin de Daniel'in gülüş sesi geldi. Tam şu an birisi benim yerime onun suratına bir yumruk indirebilir miydi? Ayrıca korkmuyordum sadece onun kim olduğunu yeni yeni görüyordum ve bunu düşünemeyecek kadar bencildi.
Bir Abraska, onların peşinde koşup ortadan kaybolursa, ardından olay bitmeye yakın rütbeli bir polis gelirse ve sapasağlam o Abraska'dan kurtulan kişinin yüzünde kanlar var ise...Herkes şüphelenirdi.
Orada öylece durmaya devam ederken, Daniel'in, "Doğru, senin veledini korkutmamalıydım," demesiyle birlikte, şaşkınlıktan gözlerimin açıldığını biliyordum.
Senin?
Veledin?"Ne?" diyerek hızlıca onlara doğru atıldım. Aramızdaki bir kaç adımı hızlıca kapatıp, Daniel'in üzerine doğru yürüdüm. Neyin öz güveniydi bu? Easley var diye miydi? Hayır. Kimse benim hakkımda bunları diyemezdi ve ben, kimsenin değildim.
"Sözlerini geri al," diyerek sertçe soludum. Sinirden yanaklarımın kızarmaya başladığını hissedebiliyordum. "Ben, kimsenin değilim. Hele ki velet hiç değilim," dedikten sonra dişlerimi birbirine bastırarak, Easley'e baktım. Easley ona benden nasıl bahsetmişti de tüm bunlar oluyordu?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
LABARASKUVI (KİTAP OLDU)
FantasyLahan'da insanlar yavaş yavaş ölüyorlardı. Kimseye yardım edemiyordum, edilmiyordu. Gece sokağa çıkmak yasaktı ve çıktığın an olacaklardan kimse sorumlu olmayacaktı. Lahan için akşam yediden sonrası yoktu. Tamamen masum insanların öldüğü, katledildi...