10. Bölüm

9.6K 209 323
                                    

Zaman hiç sizin için durdu mu? Belki evet, belki hayır. Peki zaman hiç sizin için hızlı akıp geçti mi? Hayır. Ama zaman, şu an benim için hızlı hızlı akıp gidiyor. Karşımdaki olaya dehşetle bakıyordum. Miria nasıl o hale gelmişti? O gece neler olmuştu? Zihnimde yansıyan o kadar çok soru vardı ki. Ve ben zihnimdeki o soruları yanıtlayamıyordum. Yanıt arıyordum ama yanıt beni bulmuyordu.

Kanatlarını bir kez daha çırptı. Bakışlarım kanatlarına kayarken, yerimden yavaşça ayağa kalktım. Şu an sağ kanadı kırmızıydı, önceki gibi. Fakat beni dehşete düşüren şey, diğer beyaz kanadının yavaş yavaş kızıla dönüşmesiydi. Barış ve kanı mı temsil ediyordu? Eğer gerçekten düşündüğüm gibiyse, şu an karşımızdaki adamları öldürüp, diri diri yemek istiyordu. Peki ben buna nasıl izin verecektim? Ne olursa olsun o benim her bir şeyimdi. Ona zarar gelsin istemiyordum. Kim olsa benim gibi düşünürdü.

"Miria." Sesimi duymuştu ama yine de bu onun dönüp bana bakmasını sağlamadı. Bedeni yerden bir metre kadar yüksekteydi. Kanatlarını çırptı, tam cılız adama doğru yöneldiğinde sezgilerim harekete geçmiş, zayıf adama doğru koşmaya başlamıştım. Ruhen çok yorgun hissediyordum, sanki birisi dokunsa göğüs kafesimin içinde atan, etrafı damarlarla kaplı organı çekip, atacaktı. Bu öyle kötü bir histi ki. Nefes alış verişim hızlanmıştı, attığım her adım cılızdı. Olduğumuz yerde, gökyüzü eski rengini bırakmış yerinde siyahla perdelenmiş bir gökyüzü vardı. Bu korkutucu duruyordu ama bundan daha korkunç olan şey ise arkadaşımın bir kaç dakika içinde katil olabileceği durumdu.

Tam Miria dişlerini gösterecek şekilde dudaklarını araladığında adam ile aralarına girmiştim. Fakat, bunu beklemiyor ve böyle bir şey olacağını hesaplamıyordum. Miria'nın dişleri kürek kemiğimin üst kola bağlayan kasına sert bir şekilde geçirildiğinde, acıyla inledim. Miria bana bunu yaptığının farkında mıydı bilmiyordum ama canım çok fazla yanıyordu. Gözlerimden bir karaltı geçti, ya da sadece bir hayaldi. Sol elimi Miria'nın omzuna koydum. Gözü dönmüştü, canımı yaktığından haberi yoktu. Bir kez daha aynı acıyı hissettiğimde, Miria'nın omzunda olan elimi yavaşça ona vurdum. Neden benim olduğumu fark edemiyordu ki? Üçüncü kere ısıracak mıydı?

Bir süre, adamların birbirlerine bir şeyler diyerek kaçışını dinledim. Acı her yerdeydi. Artık Miria'nın ayakları yere değiyordu. Omzumdan kalkan eti hissedebiliyordum. Midem kalkmıştı, midemden çok daha rahatsız eden durum ise bu andan sonra bize ne olacağıydı. Zeki biriydim ama şu an hiç bir şeyi mantıklı düşünemiyordum. Kafam benden bağımsız arkaya doğru düşerken, Miria adam yerine beni yemeye çalıştığını anlamış olacak ki, ellerini sırtımdan çekmişti.

Ellerini çekmesi ile birlikte tutunduğum dal kırılmış da karşımdaki ağaç yavaş yavaş çöküyor gibiydi. Fark ettiğim şey, onun bana bir yandan da destek olmasıydı. Ellerini benden çektiği an, sırtımın üstüne çalıların arasına düşmüştüm. Omzum yere değdiği an çığlığım ormanda yankılanmıştı. Gözlerimi aralasam da etrafa buğulu bir camın ardından bakıyor gibi hissediyordum. Titrek bir nefes aldım, bu hareketim ile omzum daha fazla ağrımıştı. Acımı saklamaya çalıştım. Onun üzülmemesi için. Elinde olan bir şey değildi, bunun farkındaydım.

"Priscilla?" Miria'nın hıçkırık sesini duyduğumda yüzümü buruşturdum. Onun üzülmemesi için acımı kendime saklıyordum. Ama o bunun farkında olduğunu belli ederek, canımın acısına acı katıyordu. Sağ omzumdan yere kanlar akıyordu, bunu biliyordum. Sanki omzuma birisi balta geçirmiş üstüne iğneler batırmıştı.

"Ben iyiyim." Sesim fısıltı gibi çıktığında Miria yanıma eğildi. Gözlerimi yavaşça araladım, onu görebilmek adına. Duygularını benden saklamasını istedim. Onun gözlerindeki duygu beni daha kötü hale getirecekti. Miria ile göz göze geldiğimiz de, ağlamamak için zor duruyordum. Miria ağlıyor ve kendini suçlayarak kafasına vuruyordu.

LABARASKUVI (KİTAP OLDU)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin