Dünya da adaletin var olduğuna hiçbir zaman tam olarak inanmamıştım. Dünya adaletli bir yer olsaydı insanlar bu kadar mutsuz ve üzgün olmazlardı. Her daim böyle düşünüyordum. Bir insanın yüzüne bakınca gözlerindeki üzgünlük beni de üzüyordu. Binlerce, milyonlarca kişi üzgündü. Tüm bunun nedeni ise adaletti.
Küçücük bir çocuğun, Abraska olsa da, ölmesi adaletli değildi. İnsanlık uğruna bir şeyler yapmak istemiş ve güçlü olan Abraska'ya kafa tutmuş olmalıydı. Bunun bir başka açıklaması olamazdı. Bir insanın onu öldüreceğini düşünmüyordum. Üstelik karnından yaralanması ve iç organlarının tamamen ortada olmaması bunun kanıtıydı.
Yolun ortasında, öylece dizimin üstünde otururken, Easley arkamdan bir şeyler söylüyordu. Fakat onu anlayamıyor ve duyamıyordum sanki. Bir atak mıydı bu? Tremor atağı olmaması içimden dualar ettim. Şu an burası asla yeri ve zamanı değildi.
Easley en sonunda konuşarak bir şeyler yapamayacağını anlamış olmalı ki, hızlıca kucağına almıştı. İlk başta şaşkınlıktan bir şey yapamasam da daha sonra en saçma şeyi yaparak, kafamı onun omzuna koydum ve sessizce iç çekişlerime devam ettim. Elini sırtıma koymuş, sıkıca tutuyordu.
Ondan özür mi dilemeliydim yoksa teşekkür mü etmeliydim? Benim o manzarayı görmemi istememişti. Çünkü elbet de etkileneceğimi biliyordu. Teşekkür etmenin yanı sıra özür de dilemeliydim. Sonuçta hiçbir zaman ona tam olarak güvenememiştim.
Beni hızlıca arabaya bindirmiş ve kendi de bindikten sonra arabayı buradan uzaklaştırmıştı. Bu kadar etkilenmeme neden olan şey onun daha çocuk olmasıydı. Üstelik insalık uğruna bir şeyler yapmaya çalışan bir Abraska'ydı. Abraska olduğu halde iyilik yapmayı hedeflemişti kendine.
Easley arabayı birkaç sokak ileriye park edip yanında duran şişeyi uzattı. Titreyen elimle su şişesini aldım ve kapağını açarak yavaşça içmeye başladım. İşim bittiğinde şişeyi kenara koydum ve kafamı arkaya yasladım.
"Daha iyi misin?" dedi direkt. Kafamı yavaşça ona doğru çevirdim. Bir süre onu inceledikten sonra,"Teşekkürler," diye mırıldandım. "Ve özür dilerim, bir kez olsun sana güvenmediğim için."
Bir süre gözlerime baktı ve ardından omuz silkti. "Sorun yok," diyerek kestirip attı. Kafamı sağ tarafıma çevirdim ve camdan dışarıyı izlemeye başladım. Hava yavaş yavaş kararmaya başlıyordu. Birazdan belki de çekim yapmaya başlayacaktım fakat bu gücü kendimde bulamıyordum.
"O küçük kız," diyerek sustu. Cama düşmüş olan yansımasına baktım. O da oldukça etkilenmişti. Belki de benden daha çok. "Her neyse."
Derin bir nefes aldım ve gözlerimi kapattım. "Söyleyebilirsin."
Bunu bekliyormuş gibi, "Abraskalar'ın iyi olanları da mı var?" diyerek öne atıldı. "Bu çok garip..."
"Evet," diyerek yavaşça gözlerimi açtım. "O da iyi olanlardan. Sana bahsetmiştim. Kira, Eliot, Lili..."Sustum. Paul ve Miria'yı katmadım. Bu oldukça saçma olurdu.
"Şu Kira."
"Hm?" dedim ona dönerek.
Bir süre gözlerime baktı. "Ona neden güveniyorsun?" Konuşmamızı hatırlaması beni şaşırtmıştı. Gerçekten de benimle alakalı her şeyi hafızasına kazıyor olmalıydı.
Yavaşça güldüm. "Peki ya sen? Sen neden yalan söyledin?" Söylediğim şey ile birlikte duraksadı ve sert bir nefes verdi. Bunu sormam onun canını sıkmıştı.
"Bir muhabirin geleceğini zaten biliyordum. Abraskalar hakkında bilgi edinmek istedim ve seni aracı olarak gördüm," dediğinde gülmeden edemedim. Bu sadece alaydan ibaretti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
LABARASKUVI (KİTAP OLDU)
FantasyLahan'da insanlar yavaş yavaş ölüyorlardı. Kimseye yardım edemiyordum, edilmiyordu. Gece sokağa çıkmak yasaktı ve çıktığın an olacaklardan kimse sorumlu olmayacaktı. Lahan için akşam yediden sonrası yoktu. Tamamen masum insanların öldüğü, katledildi...