19. Bölüm

3.4K 88 7
                                    

Tom Odell- Heal şarkısı zihnimde dönüp durmaya başladı. Ben şu an Tom Odell'in yazdığı satırlarda gizliydim.

Aklımı al ve ağrımı al. Boş bir şişenin yağmuru alması gibi. Ve iyileş, iyileş, iyileş, iyileş. Geçmişimi al ve günahlarımı al.
Boş bir kayığın rüzgarda sürüklenmesi gibi.

Şu an bedenim uyuşmuş gibiydi. Ağrım şiddetlenmiş ve bedenim yerde titremeye başlamıştı. Ben şu an için arka planda olsam da, olay tamamen bendim. Dudaklarımdan sızan kanlar yerdeki toprağa dökülüyor ve ince bir yol çiziyordu kendine. Gözlerimden yaşlar akmasını istemesem de bu benim elimde değildi. Acı o kadar derindi ki, bir yerden sonra hissizleştirmeye başlıyordu. Buğulu olan gözlerimle Paul'un karşısındaki kişiye bakmaya çalıştım. Cılız bir beden ve kumral saçları vardı. Bu Miria'dan başkası değildi.

Hafifçe öksürdüm. Miria'nın üstüne gitmemeliydi. Miria'ydı bu onun düşmanı ya da benim düşmanım değil. Miria'nın konuşmak yerine sessizliği tercih etmesi şu an için en iyi olanaktı. Bunun için Miria'ya içten içe teşekkür ettim. Şu an bir haber şirketinin önündeydik. Bunların yaşanması hem bizi hem de şirketi etkileyecekti. Şimdiden insanların kameraya çekmeye başladığını biliyordum.

"Lütfen durun," diye fısıldayabildim sadece. Bu bile benim için mucizeydi şu an. Bilincimin gidip gelmesi iyi bir durum değildi. Normalde insanlar bu mesafe de fısıltımı duyamazdı. Fakat onların ikisi de artık insan değillerdi. Bu gerçek gün içinde sürekli yüzüme vurulan bir acıydı. Miria'nın hareketlenip, bana doğru koştuğunu gördüm. Ardından Paul'un küfrünü ve Miria'nın arkasından koştuğunu.

Ne olursa olsun bilincimi açık tutmalı ve bayılmamalıydım. Benim ağrıma ne hastane ne de bir başka birisi iyi gelemezdi. Bunu Kira yüzüme söylemişti. Düşüncelerimde boğularak, zihnimi ayıltıyordum bir nevi.

Miria dizlerinin üstüne, hemen yanıma oturdu. Ardından saçlarımla oynadığını hissettim. İyi olacaksın demiyordu. Sadece susuyor ve beni izliyordu. Bu acı er ya da geç bitecekti. Ama iliklerime kadar hissetmek çok ayrı bir şeydi. Gözlerim buğulu görse de bu benim için yeterliydi. Hemen ardından diğer tarafımda da Paul'un varlığını hissettim. Onlar gerçekten yanımda olan iki kişi miydi? Yoksa sadece şu an yardıma muhtaç olduğum için mi yanımdalardı? Bu düşünce kendimden tiksinmeme neden oldu. Ben iğrenç bir arkadaştım.

"Hastaneye götürmemiz gerek, daha burada ne kadar böyle kıvranacak?" Paul'un sözleri, nefes alış verişimi hızlandırdı. Hastane olmazdı. İstesem de olamazdı. "Siktir, çok kötü görünüyor," diyen Paul, cebinden bir şeyler çıkardı ve dudaklarımdan akan kanı hızlıca sildi. Yumuşak doku, bu şeyin peçete olduğunun kanıtıydı.

Sakin olmaya çalışarak, derin bir nefes aldım. Aldığım nefes acımı katlandırdı ve yüzümü buruşturmama sebebiyet verdi. "Ben...İyiyim," diye mırıldandım. Benim için bu sözleri söylemek çok güç olmuştu.

"Hastane olmaz, onlar hakkında pek bilgin yok sanırım. Aptal olma, acı çektiği yerde en ufak bir çizik bile yok. Halk desen zaten her şeye şüphelenir halde bakıyorlar. Priscilla'yı yem olarak atmış olmaz mıyız sence?" Miria'nın sözleri yavaşça yutkunmama neden olmuştu. Miria artık kesinlikle eskisi gibi değildi. Daha güçlüydü. Daha sinirli ve daha çok duygusuz olmaya başlamıştı. Ben artık onu tanıyamıyordum. En kötüsü de, birini canından öte severken, göz göre değişmesiydi.

"O halde,"diyerek, Paul'un hareketlendiğini hissettim. "Ben ona bakarım," dedikten hemen sonra, bir el başımın altından geçti. Hemen ardından yavaşça doğrulmamı sağladı. O sıra nasıl oldu ne yaptılar anlayamayacak kadar kötüydüm. Sanırsam zihinlerinde anlaşmışlardı. Miria sırtımdan desteklerken, yavaşça koltuk altlarımdan kaldırmıştı. Daha ben ne olduğunu anlayamadan, ağır erkek parfüm kokusu ciğerlerime doldu. Kafam Paul'un sırtını buldu. Paul beni sırtına almıştı. Dizlerimin altından beni sıkıca tutuyordu. Kucağına almamıştı çünkü bunu ne ben uygun görürdüm ne de şirketin aptal insanları.

LABARASKUVI (KİTAP OLDU)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin