Medya fotoğrafı: Doruk'un bilekliği
-----------------------------------------------------------------------------------------------
Canberk yanıma gelip, kendi kendine konuşmaya başladı. "Ah.. Ah. Oysaki hizmetçim ayrıldıktan sonra burada uzun boylu, mavi gözlü, sarışın, manken gibi çekici bir kızın çalışmasını isterdim." Nefes alıp vererek bana baktı. "Bir de gelene bak! " dedi. "Sapık mısın acaba?" dedim. Bana bön bön bakıyordu. "Anlamadım?" deyip, bana biraz daha yaklaştı. Konuşarak daha da yaklaşıyordu. Ben de duvara doğru hareket ediyordum. "Ah.. Evet. Birazcık sapıklık var galiba. Her gün başka bir kızla oluyorum ama... " En sonunda duvarın dibine gelmiştim. Bana yüzünü yaklaştırmaya başlayınca iğrenerek kafamı iyicene duvara yasladım. Kalbim korkudan küt küt atıyordu. "...Merak etme. Sana bir şey yapmam. Hem tipim değilsin hem de bir hizmetçiyle olamam.. Anladın mı?"
Kalbimin hızlı atışlarıyla koltuktan aniden fırladım. Salondaydım. Saat çoktan 06.00'ı geçmişti. Sendeleyerek yerimden kalktım ve yüzümü yıkamak için lavaboya doğru hareket ettim. Hay aksi! Evde neyin nerede olduğunu bilmiyordum ki. Durduğum yere doğru çok güzel bir parfüm kokusu geldi. Bununla beraber ayak sesleri de gelmeye başladı. Zaman geçtikçe daha da yakından geliyordu. Arkama döndüğümde ise Bay Egoist'i gördüm. Tam konuşmak için ağzımı açmıştım ki "Kahvaltım hazır mı?" diye sordu. Bunu sorarken de saatini düzeltiyordu. Ben cevap vermeyince bana baktı. "Kahvaltımın hazır olup olmadığını sordum." dedi vurgulu bir şekilde. Ona bakarak hemen "Hayır." dedim. Bu sefer bana kızgın bir şekilde bakmaya başladı. Yana doğru serseri bir şekilde güldükten sonra kafasını bana çevirdi. Sert bakışlarla içindeki o soğuk ruhu salona bırakıp hiçbir şey demeden dışarı çıktı.
YETİMHANE
Kapı çaldı. Açtığımdaysa karşımda bir adam duruyordu. Adamı tanımıyordum. Elinde mektup ile kâğıt ve kalem vardı. Sanırım postacıydı. "Defne Badem'i çağırabilir misiniz?" "Ben onun bakıcısıyım. Nedir o?" "Defne Hanım'a Parmir Üniversitesinden bir mektup gelmiş." "Kendisi şu an yok. Ben alayım." "Burayı imzalayın lütfen." Kâğıdı imzaladıktan sonra kapıyı kapatıp içeri geçtim. "Ne oldu?" dedi Mert. "Parmir Üniversitesi'nden gelmiş. Defne'ye." "Aa! Bursluluk sınavına girmişti. Bakalım kabul edilmiş mi?"
DORUK'UN EVİ
Sonunda odamı bulabilmiştim. İçeri girdiğimde bir an şok geçirdim. O kadar büyük, ferah ve güzeldi ki sanki bir prenses odasıydı. Mutlu bir şekilde pencerenin mis kokulu perdelerini kenara çektim ve kendimi yatağa attım. Bir süre odanın tavanına baktıktan sonra ayaklanıp evi dolaşmaya başladım. Bir genç çocuğun evi nasıl bu kadar güzel ve büyük olabilir ki? Her yer tertemiz ve muhteşemdi. Sanırım ailesinden kalan bir mirastı bu ev. Yoksa o yaşta böyle bir eve sahip olmak imkânsızdı. Merdivenlerden yukarıya çıkınca bir odanın kapısı açık olduğunu fark ettim ve yavaşça içeri girdim. Masanın üzerinde bir fotoğraf vardı. Elime çerçeveyi alıp fotoğraftaki kişileri incelemeye başladım. Ortadaki genç kız çok hoştu. Yanındakiyse Bay Egoist'e benziyordu. Diğer çocukta çok tanıdık geliyordu ama çıkartamıyordum. Bir an telefonum çaldı ve elimdeki fotoğrafı bırakıp koşarak salona indim.
Arayan bakıcımdı. "Efendim?" dedim. Tek bakıcım değil, yurttaki samimi olduğum herkes konuşuyordu. "Tebrikler Defne! Parmir Üniversitesine kabul edilmişsin." Bunu duyduktan sonra zıplayarak çığlık atmaya başladım. Yerimde duramıyordum. "İki hafta sonra mı ne dersler başlıyormuş canım. Tebrikler güzelim benim." "Teşekkür ederim Valide Sultan. Benim şimdi işlerim var da daha sonra konuşuruz. Öptüm. Herkese selam."
Telefonumu kapattıktan sonra ilk işim odama yerleşmek oldu. Çok mutluydum. Sonunda üniversiteye gidecektim. Hem de genellikle zenginlerin gitmeyi tercih ettiği bir üniversiteydi bu ama ben parayla okumak yerine çalışarak kendim hakkımla kazanmıştım. Odama yerleştikten sonra nefes alıp verdim ve mutfağa doğru yol aldım. Bay Egoiste yemek hazırlamalıydım yoksa yine egoistliği tutardı. Yemeği yaptıktan bir süre sonra masayı hazırlayıp onu beklemeye koyuldum. Saat 19.00'a geliyordu yani birazdan burada olmalıydı.
Saat çoktan 19.00'ı geçmişti. Bense daha fazla dayanamayıp önümdeki yiyecekleri yemeğe başladım. Saat 19.30 olunca da masayı topladım çünkü artık bu saatten sonra yemezdi. Ben mutfakta son temizliğimi yapıyordum ki kapı bir an açıldı. "Defne!" Arkama döndüm. Doruktelaşlı bir şekilde bana bakıyordu. "Havuza bilekliğim düştü. Onu bul ve getir bana." "Anlamadım?" "Süs havuzuna bilekliğim düştü. Onu bul ve bana getir. Benim için çok değerli bir bileklik." "Siz neden bulmuyorsunuz? Hem nerede düşürdüğünüzü bilmiyorum. Belki havuzun kenarına düştü. Emin misiniz? " "Çünkü çalışanım olarak bunu sen yapmalısın!" dedi sert bir vurguyla. Şaşkındım. Geniş bir süs havuzunda küçük bir bilekliği nasıl bulacaktım ki.. Neyse. Bunu kovulmamak için yapmalıydım. Dışarı çıktım ve pantolonumu kıvırıp havuzun içinde bilekliği aramaya başladım.
-DORUK'TAN-
Odamın penceresinden Defne'ye bakıyordum. Kovulmamak için her şeyi yapabilecek kapasitesinde bir çalışan ama aptal bir hizmetçi. Koca havuzda olmayan şeyi bulmaya çalışıyordu. Kolumdaki bilekliğe baktım. Bileklik zaten bendeydi ve neden benim için değerli bir şeyi kaybedeyim ki?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Saklambacın Hedefi:AŞK ✔ (DÜZENLENİYOR)
Teen FictionKendini borç yüzünden bir erkeğe adamak zorunda kalan genç kızın hikayesi.. • 2014