5. Bölüm (DÜZENLENDİ)

1K 244 13
                                    


   Karşımdaki çocuk bana ciddi bir şekilde bakıyordu. Ben de ona karşı bakışlarımı esirgemedim. Samimi olduğum herkes benim yanımdaydı ve her biri bana bir şey diyordu. "Saçmalama! Onun evinde nasıl çalışacaksın sen?" Bunu diyen Mert abimdi. Ona doğru dönüp sakin bir şekilde konuşmaya başladım. "Mert abi, şu an yapabileceğimiz hiçbir şey yok. Sizin için bunu yapabilirim. Merak etme sen." Serkan abim de Mert abimi destekleyici bir şekilde konuşmaya başladı. " Defneciğim, yakında üniversiteye de başlayacaksın. Zorlanacaksın. Biz üniversiteye giderken de çalışabiliriz. Boş ver sen." Karşımdaki çocuk bu sefer ciddi bakışlarını Serkan abime yöneltmişti. "Hey! Beni anlayamadın herhalde. Bir hafta içinde parayı bulun demiştim. Siz çalışarak anca bir senede anca getirirsiniz parayı." "Saçmalık ama! Evde çalışacak bir kız istiyorsun. O çalışan da tecrübeli orta yaşlı bir kadın olması gerekirken reşit bir kız araman biraz..." Canberk abim duraksadı ve konuşmasına devam etti. "...Sapıkça değil mi?" Karşımdaki çocuk bu sefer Canberk abime gözlerini devirdi. "Çocuklar.. İstediğinizi düşünebilirsiniz. Benim istediğim sadece çalışanımın genç olup ev işlerinde hızlı olması. O tecrübeyi zaten yapa yapa kazanacak. Ayrıca ona bir şey yapacağımdan korkuyorsanız, boşuna korkmayın. Hem tipim değil hem de zaten hoşlandığım bir kız var. " Bunu söylerken üzgün bir ses tonu vardı ve bakışları bir an çaresizleşmişti. "Tamam o zaman. Anlaştığımıza göre yarından itibaren başlıyorsun. Yarın seni buradan alırım. Ayda 530 liradan çalışırsan dört senede 25 milyar yapar. " Konuşmasını tamamlayamadan Mert abim araya girmişti. "Ayda 530 lira mı? Ne bu harçlık falan mı?" "Tanımadığım bir kıza daha fazlasını veremem!" Mert abim sinirli bir şekilde ona doğru ilerleyince karşımdaki çocukta hareketlenerek konuşmasına devam etti. "Güzel. Okulun olduğu için benim evimde kalmalısın. Sabah en geç altıda kahvaltım, akşam da en geç yedide yemeğim hazır olmalı. Evde uyurken ışıkların yanmasından nefret ederim. Yani, sen de en geç onda uyumalısın. Evi en az haftada iki kere temizlemelisin. O günleri kendine göre ayarlarsın ama tozdan nefret ederim bu yüzden her yer parlamalı ve temiz olmalı. Hım bu arada özel eşyalarımın dokunulmasından hoşlanmam. Bir eşyam kaybolsun ya da bir şey olsun bu anlaşma iptal olur. Anlaşıldı mı Küçük kız?" Küçük kız mı? Bu çocuk kim oluyor da bana böyle sesleniyordu? Kendimden emin bir şekilde ona karşılık verdim. "Anlaşıldı Bay egoist! " Bunu duyduktan sonra yarım bir gülümsemeyle yurdu terk etti. Onun gidişiyle de bakıcımız gelmişti. Herkes bana heyecanlı heyecanlı bir şeyler söylerken bir an valide sultan araya girdi. "Biri bana burada neler olduğunu anlatabilir mi!"

   Bakıcımızla odasında konuşuyorduk. "Defne! Sen delirdin mi? Okula başlayacaksın. Bir iki haftaya kalmaz sınav sonuçların açıklanır. Bana sormadan neden böyle bir şey yapıyorsun ki! Çok kırıldım." Valide sultan sinirliydi. Oturduğum koltuktan kalktım ve ona doğru yöneldim. Ellerini sımsıkı tutup önünde çömeldim. "Sen bizim gerçek annemiz gibisin. Bizler senin sayende anne şefkatini tattık. Ben zaten üniversiteye başladığımda buradan ayrılmak istiyordum. Normalde her çocuk 18 yaşına girdiğinde yurttan ayrılması lazım ama bizim kardeşliğimiz bozulmasın diye sen yurdu satın alıp bizi ayırmamaya çalıştın. Hem burada durdukça Bora'nın izlerinden kurtulamayacağım. Lütfen gitmeme izin ver. Yapamazsam ya da bir şey olursa geri dönebilirim değil mi?" Valide sultan bana sımsıkı sarıldı. "Git kızım ama zorlandığında hemen gel. Çekinme. Bizi unutma. Müsait olduğunda bizi ziyarete gel. " "Tabii ki de. Sizi unutursam kalbim kurusun." Birden kapı açıldı. İçeriye Serkan abi, Mert abi, Oğuz abi ve Canberk abi ile Duygu girdi. Hepimiz birbirimize sımsıkı sarıldık.

SABAH

   Bavulumu dışarıya çıkarmama Oğuz abim yardım etti. Herkesle vedalaşırken pencereden Bay Egoist'in arabasını gördüm. Sürekli kornaya basıyordu. Ben de bilerek ağır hareket ediyordum. Hep beraber dışarıya çıkmıştık ve arabanın önünde de vedalaşmaya devam etmiştik. Bay egoistte kafasını camdan dışarı çıkartıp vızıldıyordu. "Hey! Küçük kız, çabuk ol! İşim gücüm var." "Sizi müsait olduğumda ziyaret edeceğim mutlaka. Siz de beni ziyaret edin tamam mı?" "Kim izin veriyor buna?" "Telefonlaşalım Defne. Ara bizi. Kendine iyi bak. Allah'a emanet ol." "Siz de." deyip arabanın arka koltuğuna oturdum. Araba hareket etmeye başladı. Bir anda öne doğru savruldum çünkü gereksiz şey frene basmıştı. Sinirli bir şekilde konuşmaya başladım. "Araba kullanmasını mı bilmiyorsun? Ne diye aniden frene basıyorsun!" "Ağlayan bir kedi sesi duydum da önümde sandım ama meğersem kedi gibi ağlayan bir kız varmış arkada." Bununla koca dört senem nasıl geçecek acaba gerçekten çok merak ediyordum.

   Arabada çok sıkıldığımdan onunla konuşmaya başladım. "Nerede okuyorsun?" "Seni ilgilendirmez." "Evet. Beni ilgilendirmez de" "Çeneni kapa. Araba kullanıyorum." Bu nasıl biri? Böyle havalı havalı cevaplar veriyor parası var diye kendini bir şey sanıyor. Bir süre sonra evin bahçesine gelince arabanın bir düğmesini bastı. Garajın kapısı yavaşça kalkmaya başladığı an ağzım açık kalmıştı. Burası ev olamazdı. Burası bir saraydı! Kocaman iki katlı ev. Kocaman bahçeli bir ev. Etrafı kediler ve köpeklerle dolu bir alan. Ben burada bir hizmetçi değil anca bir prenses olurdum. Aklımda bunun hayalini kuruyordum takii Bay Egoist, "Ağzını kapatır mısın? Yoksa arabam salyalarınla dolacak." diyene kadar...

   Gereksiz şey hiçbir şey demeden arabadan inmişti. Üstelik iner inmez kapıyı da üzerime kilitlemişti. Cama sert bir şekilde vurmaya başladım. "Hey! Beni unuttun. Hey!" Sonra arkasına dönüp kilidi iptal etti. Kapıyı aniden açar açmaz arabadan indim. "Seni unutmuşum." deyip yoluna devam etti ama bu yaptığı beni unuttuğundan değil, gıcıklığındandı.

   Bagajdan zorla bavulumu aldıktan sonra etrafa bakına bakına Bay Egoistin arkasından evde yürümeye başladım. Yürürken de kendi kendime konuşuyordum. "Burası bir ev mi? Yoksa saray mı?" "Sence? İçinde bir prens yaşamadığına göre." "Doğru. İçinde bir prens yaşayacağına bir öküz yaşıyor. Ne tuhaf değil mi?" Arkasına dönüp bana baktı. "Bir şey mi dedin?" "Hayır. Sana öyle gelmiştir." Diyerek başka yere bakındım. "Yalan söyleme yeteneğin sıfır." "Yolon soylomo yotonoğon sofor"

   İçeriye girer girmez eline bir tükenmez kalem alarak masaya oturdu. Kâğıdın üzerine bir şeyler yazıyordu. "Kimliğini alayım." Kimliğimi verdim ve yazmaya devam etti. "İmzala." Masaya geçip kâğıdı okudum dün söylediği her şey kâğıtta yazılıydı ve ben imzamı attım. Kâğıdı alıp ayaklandı ve yürürken konuşuyordu. "Kolay olacağını sanma. Her şey zor olacak." "Merak etme. Ben zoru severim. Pes etmek tercihlerim arasında yoktur." "Umarım öyledir..." bir süre durdu ve devam etti. "...Aptal hizmetçi!"

Saklambacın Hedefi:AŞK ✔ (DÜZENLENİYOR)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin