Sual: Odamdaki Necmi Kardeşim dedi ki “Dört eşlilik cahiliye bir adetin, Araplar tarafından kalma bir çok evliliğin sınırlandırılmasıdır. O zamanda kalmış bir şeydir, şimdi çok evlilik diye dünyada hiçbir yerde böyle bir şey olamaz!
El-Cevap: Cahiliye devrinde çok eşlilik sınırsız sayıda hanım ile evlenmekti. İslâm ile ise bu dört eşe kadar ruhsatlandırılmıştı. Eğer Rabb’imiz tek bir erkeğe tek bir hanım uygun görse idi tek yapardı. Yani biz buna cahiliye devrinden kalma bir gelenek gözü ile bakmayız. Kur’an-ı Kerim’de cahiliyeden kalma hiçbir âdet yoktur!
ALLAH-u Teâlâ kitabı olan Kur’an-ı Kerim’de “...beğendiğiniz kadınlardan ikişer, üçer, dörder nikâhlayın.”(NİSÂ/3) ayet-i kerimesinde aslında böyle bir ayet bulundurarak getirdiği dinin gerçekten Hakk olduğuna bir delildir. Her toplumun fizyolojik ve biyolojik yapısı bir değildir. Sıcak bölgelerde hormonlar daha fazla salgılanır vücutta, cinsel dürtüler fazlasıyla olmakla birlikte tatmin olmak da üst seviyelerde olabilir, bu normaldir çünkü o kesimin fizyolojik yapısı böyle adaptasyon sağlamıştır. Bu sebep ile de bir erkeğe bir kadın yetmemesi mümkün karşılanabilir. Ayrıca Rabb’imiz ayetin devamında da “Haksızlık etmekten korkarsanız tek kadın veya mülkiyetinizde bulunan câriye ile yetinin; bu, adaletten ayrılmamanız için en uygun olanıdır.”(NİSÂ/3) diyerek büyük bir sorumluluk altına girileceği ve uyamayacak kimselerin tek eş ile yetinmesi emredilmiştir.
Hem ayet ile izin verilmiş, hadisler ve fıkıh alanında da evlilik şartları belirlenmiştir. Ortada maddelerine kadar ayrılmış bir kanun var. Kur’an-ı Kerim’in Hakk olduğunu tatbik eden herkes bu ruhsata uyan ailelere saygı göstermelidir.
(Daha sonra...)
[Bir insana illâ her şeyi bir defada anlatmaya lüzum yoktur ve böyle bir hâl takınmak çok olumsuz sonuçlar doğurur. Ben kardeşe ilk olarak sadece bunu anlattım, “Araplar ve ekvator bölgesindeki kimseler için zulüm olmayacak, bir ruhsattır,” dedim ve kardeş tatmin oldu.
Sonraki zamanlarda ise yine aynı husus açılınca dört eşliliğe ait başka gerekçeleri sayarak ayet-i kerimenin sadece toplumlar bazında evrensel olmadığının, yaşanılan zamanlar bazından da evrensellik taşıdığı hususundan bahsettim. Buna kişilerin tatmin olup olmaması kendine kalmış iştir.]
Kur’an-ı Kerim’deki her bir ayet-i kerime evrenseldir. Ayeti esbab-ı nüzul sebebi herhangi bir toplum yahut kişiye atıfta olsa da bu evrenselliğine dair bir şey kaybettirmez, illâ en azından kendimize çıkarılacak bir ders ve emir bulunur. Eğer biz bunu tasdik etmez isek “Kur’an güncellenmeli” diyen sapıklar türer!!! Şimdi bu bilgi çerçevesinde ayetin sadece belli toplumlara ve coğrafyaya nazaran inmeyip de her devrin her toplumuna uygulanabilir olduğuna dair gerekçeleri sayalım:• İnsanlığın başlangıcından beri tarih yazılacak olsa bu sayfaların hep arkasında kalması istenilecek mürekkebin kan olduğu olaylara şahit olunur. Bunun başlangıçtan bu zamana kadar geldiği açık bir şeydir savaş. Savaş gibi zulümkâr bir icadın ilk İblis kandırmacası da Kabil’dir.
“Hz. Adem yüz sene hiç gülmeden yaşadı. Oğlu öldürülen ilk babaydı o. Oğlu katil olan ilk baba. İki büyük acıyı aynı anda yüklendi, çatırdadı omzu. Bir avuç insan sığamamıştı koskoca dünyaya. Kıskançlık, Kabil'in sınırlarını daraltılmış, yaşayacağı bir yer bırakmamıştı kardeşi Habil'e. İblis, ilk intikamını oğullarını birbirine hasım ederek almıştı Hz. Adem'den. Işte Kabil, Habil'in boynundan tutup yere yatırmış fakat onu nasıl yok edeceğini bilmiyor. Ölüm nasıl bir şey, öldürmek nasıl bir şey! Henüz kan dökülmemiş dünyada. İblis o anı "Onu öldürmek mi istiyorsun?" diye sordu dikilip karşısına. "Evet," derken neye evet dediğini bilmiyordu Kabil. "O halde" dedi İblis "şu kayayı al ve ez başını!" Kabil kayayı aldı, kardeşi ayaklarının dibinde. Aldı ve fırlattı başına doğru. Ne yapacağını bilmez bir hâlde taş kesilmişken annelerine koştu İblis; Hz. Havva'ya.
"Ey Havva, Kabil Habil'i öldürdü!" diye tısladı. "Ölüm de neymiş!" diye sesini yükseltti Hz. Havva,
"Ölüm dediğin nedir!" İblis,
"Artık ne yiyebilir ne içebilir o. Kımıldayamaz!" dedi.
"Ölüm bu mu!" diye feryat etti Hz. Havva. Ölüm buydu: Altı kişilik bir dünyada beş kişi kalmak.
Hz. Adem ağlıyor. Yeryüzünde ilk defa bir ölüme ağlanıyor. Bir oğul ölümüne. Artık dünya kan dökülmemiş bir dünya değil. Ne ağaçlar eski ağaçlar, ne dağlar eski dağlar. Denizlerin de rengi değişti, toprağın da. Her şey o gün oldu. O gün kaybetti meyveler tatlarını.
Kabil kardeşinin ölüsünü ne yapacağını bilemedi. Yakıcı bir pişmanlık karıştı kanına. Onu ortada bırakmak istemedi. Fakat ne yapılabilirdi bir ölüye!
"Sonra Allah kardeşinin ölüsünü nasıl gömeceğini göstermek için, ona yeri eşeleyen bir karga gönderdi. Yazıklar olsun bana, bu karga gibi olmaktan aciz kaldım da, kardeşimin ölüsünü örtemedim, dedi pişmanlık duyanlardan oldu."(MÂİDE/31)
Karga sesi güzelleşiyordu Kabil'in sesi yanında. Leş kargası "insan" oluyordu, Kabil leş kargası. İnsan kaybettiğinde insanlığını, dağlardan çukurlara yuvarlanıyordu.
Hz. Âdem'in, Kabil'i kovarken cümlesi şuydu:
"Git! Artık sen, hiçbir zaman korkutulmaktan kurtulamayacak, gördüğün hiçbir kimseden güvenlik ve esenlikte olmayacaksın!" Kabil geride korkunç bir âdet bırakarak gitti Nevz Dağı'ndan bir kaya gibi yuvarlanıp. Bundan böyle yeryüzünde işlenen her cinayetten Kabil'in hesabına bir pay yazılacaktı."(A. Ali Ural/Ay Tiradı, sayfa 50-51)
Savaşlarda savaşmak sadece erkeklere farzdır. Müslümanlarda malumdur ki en çok erkeklerden şehit verilir. Bir savaş da ülke ve millet nüfusunu çok fazla etkilemektedir. Bazen yeri gelir ki neredeyse ülkede erkek kalmaz. Çocuklar büyür lâkin erkek nüfusu yine kadınlardan çok azdır.
Bir ülkede eğer kadın nüfusu erkek nüfusundan 1,5 kat yahut da2-3 kat fazla olur ise evlilikler ne olacaktır? Evlenmek isteyip de evlenemeyen kadınlar ne yapacak? Bir işi gücü olmayıp da dul kalan ve çocuklarına bakmak için acaba neye başvuracaktır. Hadi bir şekilde erzak ihtiyacı sağlandı diyelim. Onu her an koruyacak bir erkek, henüz çocuğu çok küçük iken kim olacaktır?? Oğlu da evi koruyacak yaşa geldi desek de o kadının evlenmek ile cinsel ihtiyacını karşılamak nasıl sağlanacaktır? Kadına,
“Bekâr erkek yok, bekleyeceksin, birisinin yuvası bozulsun yahut da bir evli kadının ölmesini bekleyeceksin,” demek zulüm olmaz mı? Bu kadın harama düşer ise kolaylık sağlanmadı diye zulüm olmaz mı? Hadi, bir erkek boşandı yahut eşi rahmetli oldu; evlenmek isteyen kadını direkt onunla evlendirmek zulüm olmaz mı? Belki başka bit erkek geçiyor gönlünden, olamaz mı? Kendisini ona layık, kocasını da kendine lâyık isteyemez mi???
Demek ki bir savaş sonrasında yahut zamanla kadın-erkek nüfusundaki orantısızlıktan böyle sonuçlar doğabilmektedir ve pek tabii bir olaydır. Bir nevi ihtiyaç olduğu haller olup da ruhsat olduğundan dörde kadar yapılabilir.
• Demin hormonlardan açmış iken bahsi bu hususta denilecek birkaç şey var;
o Ülkemiz ekvator-kutup meridyenine göre ılıman iklimde. Lâkin her bölgemiz böyle midir? Kutupları aratmayan soğuk yerler olduğu gibi kış görmeyen ve çöller kadar sıcak yörelerimizde mevcuttur. Bu sıcaklık ve iklim şartlarından dolayı da insanlar bu ruhsatı kullanmaya ihtiyaç duyabilirler. Durum hormonlar ve devrin fitneleri sebebiyle cinsel dürtülerden ve tahriklerden ötürü helâl dairesi içinde kalmak en iyisidir.o “Hormon” sözü anıldığı gibi akla ilk insanın fizyolojisi gelir. Yani kimsenin aklına “Çöl bedevisi hormonu” gelmez de insanı kişisel olarak alır bilim. Herkesin fizyoloji ve anatomisi de farklı olarak bir insan vardır çöllerde dâhi en çetin şarlata rağmen tek bir eşi yeterli görür. Lâkin bazı kimseler de vardır ki neredeyse kutuplara ev yapmıştır fakat hormonlarından ötürü dört eş almak durumunda kalır.
Bunlar olabilecek bir husustur. Bu yüzden kimse “Çöldeki kimseler dört eşe kadar çıkabilir iken, ılıman ve soğuk iklim ülkeleri medeni kanunun verdiği yetki ile birden fazla evlenemez,” diyemez! Bu zulümdür. Biz ALLAH-u Teâlâ’nın kanunlarına uyarız ve her türlü caizlik, haramlık ve ruhsat verilen şeyde ona uyarız. Beşeri bir kanun esas adaleti sağlayamaz hiçbir zaman ve hiçbir durumda.
• Mesele biraz mahrem lâkin; bir erkek cinsel açıdan çok aktif olsun diyelim. Her gün cinsel açıdan tatmin olmak istiyor. O adama da diyorlar ki “Eşin ile ihtiyacını gider!”. Bu adam bu zorunluluk itibari ile her seferinde tek eşi ile ilişki yaşasa medeni kanunu savunan kimselere diyorum ki;
“Sizce bu kadına bir zulüm olmaz mı? Erkek ve kadına sormadan, onların arzu ve müsaadelerine bakmadan Kur’an ayetini yok saymak bir ahmaklık değil midir???
• Çevremize ve haberlere bakıyoruz ki erkek odaklı birçok aldatma haberleri oluyor. Adam evli lâkin bir eşi kendine yeterli görmüyor, gidiyor başka kadınlara. Adamı helâl daire olan iki, üç ve dört eşliliği tavsiye etmiyorlar da her seferinde karısını aldatmasına yol açacak bu medeniliği uygun görüyor günümüzün çağdaşları (!). Adamı helâl daireye çekmek yerine, zina çukurundan çıkarmak istemiyorlar, çünkü böylesi daha kolay geliyor nefslerine. Eğer o aldatılan kadına sorulsa ki kocasının hep bilmediği ahlâksız ve hastalıklı kadınlara gitmek yerine Rabb’inin müsaade ettiği şekilde bir yuva kurmaya razı olacaktır.• Bir kadın hasta kocasına çok rahat bakabilir lâkin roller değişirse ve kadının durumu ciddi durumlara varır ise bu sıkıntılar doğurmaya başlayabilir. Erkeğin bakım, yemek, giyinme gibi ihtiyaçlar bir hizmetli ile karşılanacak olsa da ileride bir cinsel ihtiyaçlar artınca acaba ne yapılacak? Hem bu arada hanımına da her an birisinin bakması da gerekecek. Böyle zor imtihanda karı kocanın anlaşarak beyin bir kişi daha ile evlenmesi ve zor durumdaki eşini boşamadan yine kendi himayesinde olması bir gerilik görülebilir mi? Tam aksine işte olması gerekilen Kur’an ile medenileşmek böyle olmalıdır.
Tüm bu cevaplara karşılık karşıdan dendi ki;
“O kadar madde sayıp döktün lâkin ben sana ALLAH’ın (C.C) kelamı ile cevap vereceğim; “Ne kadar uğraşırsanız uğraşın, kadınlar arasında adaleti yerine getiremezsiniz.”(NİSÂ/129) ALLAH’ın (C.C) lafı üstüne laf olmaz, husus burada bitmiştir!”
Bende cevaben şöyle dedim;
“Kardeşim... Öncelikle internette yapılan araştırmalar ile hemen bir Kur’an-ı Kerim’den ayet parçası bulmak ile hüküm koyulmaz, öncelikle Kur’an-ı Kerim’i açıp da ayet-i kerimeye bakmak lazım ki verilen kısmın öncesi ve sonrası var mı?
O ayet-i kerimenin tam hâli; “Ne kadar uğraşırsanız uğraşın, kadınlar arasında adaleti yerine getiremezsiniz. Öyle ise (birine) büsbütün gönül verip ötekini (kocası hem var, hem yok) askıda kalmış kadın gibi bırakmayın. Eğer arayı düzeltir ve Allah’a karşı gelmekten sakınırsanız, şüphesiz Allah çok bağışlayıcı ve çok merhamet edicidir.”(NİSÂ/129)
Burada yapılan vurgu bir eşine tamamen bağlanır iken bir başkasını da tamamen eşlikten yok saymakla ilgilidir. Adalet, hoşnutluk, yetebilme öznel şeylerdir. Birisi az bir şeyle yetinir iken bir başkası da ne kadar ihtiyaç karşılasan da kanaat etmek bilmez. Eğer hanımlar eşinden ve diğer kadınlardan hoşnut ve memnun en azından kendileri için yuvayı bozacak bir sıkıntı görmüyor ise bizim başkasının yuvasına müdahale ve yorumda bulunmaya söz hakkımız yoktur.Ayrıca başka demek istediğim şeyler de vardır. Aktarılan bir ayetin önceki beş ve sonraki beş sayfası okunmalı ki aynı husus üzerinde durulan bir başka bilgi var mı? Bir kere Kur’an-ı Kerim içindeki bir husus hakkında konuşurken Kur’an-ı Kerim’i baştan sona kendimizin bitirmesi gerekmektedir. Öyle internette gezinmek ve parça parça koyulmuş ayetler ile bir hükme varmak doğru değildir.
Daha da büyük bir sıkıntı var ki Kur’an merkezli bir hususta kendi kıt bilgimiz ile tartışmak doğru değildir. MazzALLAH yanlış bir cümle kurmak iman zafiyeti ve iman yitirmesine sebebiyet verebilir. Bizden kat mı kat ilim ve iman yönünden üstün alimlerin yorum ve içtihatlarına uymak gerektir. Kendi yorum ile yolumuzu çözmek bu dehlizde boğulmak demektir. Şimdi de benim diyeceklerim bitmiş demektir.”
23.11.19
00:40
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sual & El-Cevap
DuchoweSoruların cirit attığı bir asırda yaşıyoruz. Lâkin öncekilerin verdiği cevapları bulma gayretinde bulunmuyoruz. Tembellik hastalığı, kibir ve gurur mikrobu, tahlillerde çıkan okuma düzeyindeki düşüklük sebebiyle oturduğumuz yerde imanımızın kıvranma...