ALLAH (C.C) ADALET SAHİBİ MİDİR?

20 6 0
                                    

Sual: ALLAH (C.C) Adalet Sahibi midir?

El-Cevap: Öncelikle burada değinmem gereken bir husus var: Bazı kimseler ALLAH’a (C.C) inanmıyor ve sebebi sorulduğunda ise "Çünkü adaletli değil," diye savunma yapıyor, vicdana ve merhamete dokunan birkaç şey sayarak kendince delil sayarak savını kuvvetlendiriyor. Burada kendi söylediğinde birkaç şeyi kaçırıyor; öncelikle delil olarak saydığı şeyleri kendi perspektifi tarafından olabildiğince bulanık gördüğü şekilde zahiren bakıyor. Hakiki bir görme eyleminde bulunmuyor, baktığı şeye görme şuuru eklemiyor.

Ve kaçırılan daha büyük bir gerçek var ki hem ALLAH’a (C.C) inanmayıp, hem de adaletsizliğinden nasıl bahsedebilirler? Bir ateist de diyormuş ki "Ben ALLAH’a (C.C) karşıyım!" İnanmadığın ve varlığını kabul etmediğin bir Zat’a (C.C) nasıl karşı olabilirsin?? Bir ülke başka bir ülkeye savaş açacak olsa önce o ülkenin varlığını kabul etmesi gerektir. O yüzden siz madem adaletsizlikten bahsedeceksiniz, önce Rabb’imizin varlığını kabul edin ki adaleti üzerinde durabilelim.

Bu zamanın insanının sıkıntısı da gelişen teknolojinin komplikasyonlarından(yan etkilerinden) biri de çokça hazıra konmak, düşünmeye ihtiyaç duymadan birden cevabı önümüzde bulmak, gayret sarf etmeden istediğimizi elde etmek. Adamlar soru soruyorlar lâkin cevabını araştırmıyorlar, eğitim düzeyine bakmadan birilerine soruyorlar, cevap bulamayınca da ondan sanki başka kimseden cevap çıkmaz gibi davranıyorlar. Hâlbuki soru bulunduğu alanın ehli kimsesine sorulması gerek arz eder. Yoksa eğitim düzeyi düşük olan avam tabakasından şüphe, vesvese, küfür ve hatta şirk ile sonuçlanabilir. Son derece tehlikelidir!

ALLAH-u Teâlâ kitabı Kur’an-ı Kerim’de "Eğer bilmiyorsanız ilim sahiplerine sorun."(NAHL/43) diyerekten bu hususta da bir yol gösteriyor. Bende öğrendiğim ve bildiğim kadarıyla da ALLAH’ın (C.C) adaleti, insanların adaletsizliği hakkında bahsetmek, günümüzde çokça sorulan ve akıllarda yer edinen sorulara cevaplar vermeye çalışacağım inşALLAH.

ALLAH (C.C) Afrika’daki çocukları neden aç bıraktı?
Öncelikle bu dünyaya gelen herbir kimsenin gelme sebebinin imtihan olduğunu unutmamak gereklidir. İmtihan gereği bazıları bolluk ile bazıları da yokluk ile denenir. İkisinin de imtihanı ayrıdır. İki tarafta yokluktan var edildiği ve Rabb’imizin mülkü olduğumuzdan ötürü mülk sahibi malından istediği kadar tasarruf edebilmeye sahiptir.
Hem Rabb’im adaletiyle "ZEKAT" diye FARZ bir emir getirmiş. Bu farz yerine getirildiğinde açlık ve yoksulluk kalmaz, bu mutlaktır. Asr-ı Saadet döneminde Müslüman fakir bulamadığımız için Yahudi ve Hıristiyanlara verecek kadar kendi dindaşlarımızı zengin etmiştik. Ayrıca elmas madenleri üzerinde açlıktan ölen çocuklarda onları sömüren Amerika ve Avrupa’nın hiç mi suçu yok??? Ağzı kapalı bir kavanoza balık koyduğumuzu düşünelim, kapağı açılmadan böyle bir koşulda rızıklandırılması imtihan sırırını kaldıran bir mucizedir. Kavanoz ve kapak olan Amerika ve Avrupa bu hâlde o masumları açlığa hapsetmiş iken neticesi de üzülerek ki böyle olmaktadır.

Hastalıklar neden verildi?
Hastalık başta bir musibet gibi görünebilir lâkin hele de böyle bir devirde hikmetli bir nimet dâhi olabiliyor. Günümüzde sefalet ve günahlar hayli fazla ve herkesin zaafına dokunacak kadar çeşit kazanmış durumda. Nefsin rahat olması ve bununla beslenmesi demek ise de günahlara ve haramlara birer gedik açması demektir. Eğer o gedikten nefis kendi arzularını gösterebilir ise kişiyi peşine takması çok kolay bir şeydir. Hastalık ise bu noktada nefsi güçsüz ve zayıf bırakan bir etmendir. Günahlara ve haramlara karşı bir muhafaza siperidir. Hem bu kadar ile bitmez ki sabretmek karşılığında dakikası saatler, günler ve aylar olan riyasız bir ibadet demektir.
"Ey âhiretini düşünen hasta! Hastalık, sabun gibi günahların kirlerini yıkar, temizler. Hastalıklar, keffaretü’z-zünub olduğu hadis-i sahih ile sabittir. Hem hadîste vardır ki: "Ermiş ağacı silkmekle nasıl meyveleri düşer, imanlı bir hastanın titremesi de öyle günahları silker." (Lemalar, 25. Lema, 8. Deva, 243)

ALLAH (C.C) adil ise cinayet ve tecavüzlere neden müsaade ediyor?
Bir padişah düşünelim ki bir kimseyi vazifelendirip yüklü bir miktar altın veriyor ve halka yardımda bulunmasını istiyor. O kimse de kendisine verileni iyilikten yana kullanmak yerine kendi menfaatine kullanmayı seçiyor. Bu durumda padişah suçlu olabilir mi?
ALLAH-u Teâlâ da bize şefkat, sevgi, merhamet, aşk ve daha birçok hissiyat, ayrıyeten de kusursuz işleyen bir vücut vermiş. Bizden isteği de kulluk etmemiz ve insanlara yardım etmemiz.
Lâkin biz bunca nimet karşısında hissiyatımızı ve vücudumuzu gerektiği gibi kullanmaz isek Rabb’imizi bundan sorumlu tutamayız. Lâkin 0(C.C) muhakkak bizi bundan sorumlu tutar, suçluyu kendisi bir mahkeme kurdurup cezalandırır.
İşte ahiret hayatında da kurulacak mahkeme-i kübra da bunun için var olacaktır. Ahiret gibi bir zaman ve mekân içinde kurulacak mahkeme, Kur’an-ı Kerim tarafından sürekli ikaz edilen hesap günü da bunun için vardır. Hem daha mahkeme kurulup da ceza verilmeden "adil değil" demek ne kadar adi bir iftiradır!

Dindar adam en ufak hatada sıkıntı çeker iken sefaletperestler neden hiç üzülmüyorlar?
Bir çoban ve koyun düşünelim. Koyun otluyor, artık kendi sınırlarından dışarı çıkıp da otlaya otlaya uçuruma yaklaşıyor. Neredeyse düşecek ama nefsi kendini yemekten alıkoymuyor. Tam düşecek iken de çoban ona bir taş savuruyor ve acıyla başını kaldırıyor. Bu temsile bakarak insanın biraz düşünmesi gerek; eğer hâlâ burnunun dikine gider ise uçuruma düşecek. Eğer acıdan kurtulup da önündeki tehlikeye bakar ise uçuruma düşmekten kurtulacak. Uçuruma düşüp de ölen koyun için de taş atmaya lüzum yoktur.
Kardeşim, yaptığın ufak hatalardan ötürü gelen sıkıntılar için şikayet etmeyesin. Bunlar günahlara ve harama yol alacak iken önünün kesilmesi demektir. Senin bu yaşadığına "şefkat tokadı" denir ve elini kızgın bir sobaya götüren bir bebeğin annesinden eline gelen ufak bir tokada benzer. Tamam, bebek buna da ağlatabilir lâkin eli sobada yanar ise sonuçlar daha vahimdir; iki dakikalık kızarıklık, iki aylık yanıktan iyidir. Hem burada görülen cezalar inşALLAH günahlara kefaret olacak, ahirete intikal etmeyecek. Onların ki ise daha vahim bir yer olan mahkeme-i kübraya kalacak.

En fazla 80-100 sene yaşayan bir kafiri sonsuz Cehennem’e göndermek adalet midir?
Öncelikle işlenen suç ile cezanın süresinden öte cinsi, derecesi ve neticesi mühimdir. Yani demek istiyorum ki kapkaç ile adam öldürme suçlarını örnek olarak düşünecek olur isek; ikisi de belki 1 dakikada işlenir lâkin kapkaç suçuna belki 2 yıl verilir iken adam öldürmenin cezası belki de 20 yıldır.
ALLAH’ı(C.C) tanımamak gibi bir suç ise masumane bir görüş yahut fikir özgürlüğü sayılamaz. İçinde bulunduğu devleti yok saymak ve kendi kuralları ile yaşamak nasıl bir terör eylemidir ve cezası da infazdır; kafirlik de bundan kat mı kat büyük bir suç, ayrıca sayısız varlığın mevkisini ve görevini hiçe saymak demektir.
Yaratılan her varlık canlı yahut cansız, bize görünen yahut görünmeyen olsun hepsi de Rabb’imizi kulluk edip zikretmektedir. "Hâlbuki Allah’ın nimetini saymaya kalksanız onu sayamazsınız."( NAHL/18) diye geçen Hakk kitapta sonsuz varlık tarafından davacı bulunan bir mahkeme-i kübrada davalı edilmiş olunur ki sonsuz Cehennem’de kalması haktır.

Hz. Âdem’in (a.s) günahını çekerek bizim de dünyada yaşamaya mahkûmluğumuz adalet mi?
Öncelikle peygamberlerin günahları olmayıp "zelle" denilen ufak hataları vardır, yasak meyveyi yeme mevzusu da bundan kaynaklıdır. Ayrıca ALLAH-u Teâlâ, Hz. Âdem’i (a.s) dünya yerine Cennet’te yaratarak memleketimizi Cennet eylemiştir. Askerlik gibi zorunlu bir vazifesi biten nasıl ki memleketine gider, biiznillah bizde Cennet’e gitmeye aday. İman gibi bir bilet dahilinde lâkin.
Bir bilgi daha olsun ki Hz. Ådem’in (a.s) dünyaya gönderilişi cezalandırılma değil de vazifelendirilmedir. Her şeyin pek güzel, noksansız ve kusursuz güzel olması bunları böyle kılan yönünden gafil edeceğinden dünya gibi bir yere gönderildik; hastalıkla Eş-Şafii, açlık ile Er-Rezzak olan Rabb’imizi tam mânâsıyla tanıyabilelim diye. Böyle noksanlardan Cennet’te gafil olarak Rabb’imizden de gafil kalmış olacaktık.
Hem gözlerimizi açar açmaz Cennet gibi bir nimete muhatap olmak bizi şüküryönünden eksik kılardı. İnsanın başta zorluk ile imtihan edilerek yoğrulması gerekir ki ferahlık anının şükrünü lâyıkı ile ancak edebiliriz.

Sual & El-CevapHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin