Sual: Kalûbelâ’da nasıl bir sözleşme olmuştur?
El-Cevap: İnsan kainata gönderilmeden önce yaratılacak bütün varlıkların ruhlarını yarattı. Ruhlar âleminde bir araya getiriliyor, Rabb’imiz bizlere “Ben(C.C), sizin Rabb’iniz değil miyim?” diye soruyor, bizde “Kalûbelâ” diyoruz. Bu arada bu zamanın vuku bulduğu ana da “Kalûbelâ” deniliyor. Ruhların toplandığı yere de “Bezm-i elest” deniliyor.
Birçok kimsenin bu meselede takıldığı husus “Ben bu sözü hatırlamıyorum,” diye itiraz etmeleri yönünde oluyor. Fakat böyle bir söz olup, gerçekten verip vermediğimizi anlamamız gerek; hem de o zamana gitmeye ihtiyaç duymadan.
Öncelikle biz ALLAH-u Teâlâ’ya verdiğimiz sözün keyfiyetini bilmiyoruz. Yani bizi topladı da mı sordu, sonra bizde hep bir ağızdan “Evet,” diye mi yanıtladık, yoksa başka bir şekilde verilmiş bir sözümüz mü var, yahut da imza gibi bir diplomasi mi gerçekleşti bilmiyoruz.
Lâkin mutlak olarak, fıtratın gerektirdiği bir vazifelendirilme, onu yapmaya dair verilmiş bir söz vardır. Bediüzzaman Said Nursi bu konuda kalpten vuran bir tespitte bulunuyor; "İnsanın en güzel bir surette yaratılışı, ubudiyeti iktiza eden sâbık bir nimet olduğu ve sonra da, imanın i’tasıyla kendisini sana tarif etmesi, ubudiyeti iktiza eden sâbık nimetlerdir."(Mesnevi-i Nuriye, sayfa 209)
Yani denilen şu ki; insan öyle bir güzel fıtrat üzere yaratılmış ki tüm bu donanımlar ubudiyete sevk ediyor. Bir takım çantası düşünelim ki onu yanımıza alıyoruz ve tel kesmek istiyoruz; elbette ki içlerinden en uygun olanı pensedir. İçindeki hiçbir araç “Acaba hangimizi seçecek?” diye düşünmez, görevli fıtraten bellidir zaten. Aynı şekilde elektrik akışı var mı diye kontrol kalemi kullanılır, kitaplığa vida matkap ile vidalanır, duvara çivi çekiç ile çakılır.
Projenin yapılışı hedefine yöneliktir. Burada ALLAH’ın (C.C) sana verdiği hedef senin fıtratın verdiğin söz demektir. Yani bir marangoz kitaplık yapıyor ise o kitaplığın üzerine konulacaklar bellidir; gidip de çatal kaşık koyulmaz, kitaplık koyulur. Marangozun da kitaplığı yapış amacı kitap koyulsun diyedir.
Bir bulaşık makinesine baktığımızda görüyoruz ki içerisine atılan bulaşıkları temiz olarak çıkarıyor; demek ki fıtratı bulaşık yıkamak üzere kurulmuş. Bunu anlamak için makinenin proje aşamasında bakmamızı gerek olmayıp, sonundaki neticeye bakmak da kafidir. Aynı şekilde de Kalûbelâ’ya gidip de gerçek vazifelerimizi öğrenmemize gerek yoktur.
O zaman bir bakalım fıtratımıza ki; diğer hayvan ve bitkilerden ayrı olarak sadece beslenmek ve boşaltım yapan bir yaşam yerine, sadece kendi yaşamıyla alâkadar olmaktayken bizler ise; tamamen kendimizle, bizle, çevre ve işleyişle alâkadar, ilgili, meraklı ve araştırıcı kimseleriz. Araştırmak ve bulmak ile hayret hissiyatı ile bunu bir şükür olarak ifade etmekteyiz. Şükür etmek de ubudiyet gerektirir.
Fıtrat üzerinde biraz duracak olur isek aslında her varlığın fıtrat üzerine vazifesini yerine getirdiği açık bir şeydir. Arı hep bal yapar, hiç reçel yapma girişiminde bulunmamıştır. Su ise hep ıslatır, serinletir. Ateş ise yakmak üzerinedir. İnsan ki nasıl bu kadar fıtrat üzerinden uzak kalabilir, bunu yaparak aslında diğer tüm fıtratları harap etmektedir.
"Sahife-i âlemde yaratılan delail, uhûd-u İlahiye hükmündedir. O delaile muhalefet eden, Cenab-ı Hak’la fıtraten yapmış olduğu ahdini bozmuş olur."(İşarat-ül İ’caz, sayfa 165)
Yani bu kadar yaratılışımız ve fıtratı gün yüzüne çıkaran deliller varken, bu fıtrat vazifesini yerine getirmemek söz bozmak demektir! Bir kimse ki vatandaşlık görevine uymaz ve ters hareket eder ise kanunen yargılanıp cezalandırılacaktır, bu da bilinmelidir.
Bir anekdot olarak da şunu diyelim ki proje aşamasındaki makineye daha varlığı yokken “Seni yapayım mı?” diye sorulmaz. Bu durumla da bize de biz yokken sorulmasına lüzum yoktur. Mülk sahibi nasıl ki mülkünü istediği gibi kullanır, sanatkar ister sanatını icra eder, isterse ki saklı tutar.
07.05.2020
00:49
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sual & El-Cevap
SpiritualSoruların cirit attığı bir asırda yaşıyoruz. Lâkin öncekilerin verdiği cevapları bulma gayretinde bulunmuyoruz. Tembellik hastalığı, kibir ve gurur mikrobu, tahlillerde çıkan okuma düzeyindeki düşüklük sebebiyle oturduğumuz yerde imanımızın kıvranma...