0.1

3.9K 176 180
                                    

resim odasından çıkıyordum. elimde henüz yeni bitirmiş olduğum gül resmini tutuyordum. sınıfıma bir an önce ulaşıp resmimi kuruması için pencerenin önüne koyacaktım. sınıfıma giderken bir çocukla bakıştık. çok yakışıklıydı, gerçekten. tabii bana bakıp sırıtmıştı. neden olduğunu anlayamamıştım. neyse, okulumuzda yakışıklı erkekler var. teşekkürler tanrım.

resmimi pencerenin önüne bırakıp ellerimi yıkamak için lavaboya girdim. zamanla aram çok iyidir. bakıştığımız çocuk işiyordu. aynaya baktım.

tanrım! yüzümün her yeri boya içindeydi. rezil olmuştum... arkamdaki işeyen çocuğun neden güldüğünü de anlamıştım. oysa seninle güzel hayallerim vardı! ah pislik.

çocukta gelip elini yıkarken hala bana bakıp sırıtıyordu. tabii, gülünmeyecek gibi değildi. nasıl becermiştim bu kadar boya etmeyi yüzümü? sinirle kaşlarımı çattım.

yüzümü yıkamaya çalıştım ama pek geçmemişti. sadece guaj boyaydı. nasıl çıkmazdı? iyice yüzümü durulayıp çıktım. sınıfa girdim.

woo yanıma geldi. güldü.

"yeosang! yüzünün hali ne?"

önceki haline göre geçmişti biraz. kim bilir o halini görse ne yapacaktı.

"resim yaparken olmuş..."

kafa salladı. "anladım." gülmeye devam ediyordu.

ensesine vurdum.

"gülme!"

"ah! acıdı yeoyah!"

omuz silkip sırama oturdum.

-

bugün wooyoung ile onların evine gidecektik. çantalarımızı toplayıp okuldan kendimizi attık. bugün cumaydı. bolca eğlenebilecek olmamız güzeldi. onlarda kalacaktım.

"önce yiyecek bir şeyler mi alsak?"

"olur." dedim.

bir markete gidip paramızın yettiği kadar bir şeyler aldık. evlerine giderken konuşuyorduk.

"yeoyah sana bir sürü şey anlatacağım! çabuk gidelim."

"merak ettim, acaba ne saçmalayacaksın?"

omzuma hafifçe vurdu.

"öyle deme! çok önemli."

gülerek kafa salladım. evlerine ulaştığımızda zile bastı. annesi kapıyı açmıştı.

"hoşgeldin yeosang!" sevinçle beni karşılamıştı.

"hoşbuldum!"

annesi ile sarılıp öpüştük.

"anne biz yukarı çıkacağız. abime söyle sakın odama gelmesin!"

annesi kafa salladı. elimizdeki poşetler ile yukarıya çıktık. yatağına attık poşetleri. ve yatağa oturdum. o da oturdu.

"yeosang sana önemli şeyler anlatacağım. ama önce şunları hazırlayalım."

beraber aldıklarımızı açtık ve yere oturduk.

"iyi anlat hadi!"

"şey bak şimdi. ben..."

"söylesene wooyah!"

"ya ben birine aşık oldum! ciddiyim öleceğim sanırım."

"ne? hangi sınıfta?"

"bizim-"

"adı ne?"

"san, choi san."

"demek o egoistten hoşlanıyorsun- pardon aşıksın."

"öyle deme yah! bana çok iyi davrandı. bana yardım etti!"

"ne yaptı da yardım etti?"

"şey kalemliğim düşünce sinirle söylenip sıramdan kalktım ve onları toplamakla uğraştım. o da gülümseyerek yanıma geldi ve yardım etti. sonra toplarken elimiz değdi! ay çıldıracağım çok güzeldi yeoyah!"

güldüm. ah bu çocuk önüne gelene aşık oluyordu. biz konuşurken kapı pat diye açıldı. içeri bir çocuk girdi ve bu woo'nun abisi değildi. bu sabahki işeyen çocuktu. ağzım şaşkınlıkla 'o' şeklini aldı. ve onunda. sonra sırıttı. kaşlarımı çattım.

"ah pardon. woo, abinin odasına gidecektim."

"sorun değil seonghwa hyung!"

adı seonghwa mıydı? neyse güzelmiş. kendisi de güzelmiş.

o odadan çıkınca wooyoung'a baktım.

"o kim?"

"hongjoong'un arkadaşı. niye sordun?"

"önemli bir şey yok."

"abimi görmedin bugün. o seni çok seviyor. yanına gidelim mi?"

"yok, gerek yok!"

ah o çocuğu görmek istemiyordum bana her baktığında gülüyordu.

"gidelim gidelim!"

beni ayağa kaldırdı. iyi o zaman ben de gülerdim!

hongjoong hyungun yanına gittik.

roses ༝ seongsangHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin