UYARI: Bu bölüm yetişkinlere özgü sahneler içermektedir. Bunu göz önünde bulundurarak okuyunuz. Keyifli okumalar dilerim.
*
-10- / 2
Akşam eve geldiğimde gün içinde bu kadar çok şey yaşamama rağmen düne nazaran daha enerjiktim. Sebebini anlayamadığım bir biçimde içime dolup birikmiş bu enerjiyi iki şekilde boşaltabilirdim; ya yoğun bir spor ya da güzel bir köpük banyosu. Üstümü değiştirip kendime güzel bir sütlü kahve hazırladım. Aklım ve duygularım karmakarışıktı. Esasında duygularım sonsuz bir boşlukta gibiydi, aklımsa bugün yaşananlardan ötürü dağılmıştı. Banyodan önce koltuğuma kuruldum ve uzanıp yarım kalan kitabımı elime aldım. Paulo Coelho, Aldatmak. İsmi ne kadar manidar değil mi? Önceden üstünü çizdiğim alıntılarda boş boş gezdirdim parmaklarımı.
Herkesin sürekli mutlu olmasına gerek yoktur. Dahası, dünyada kimse bunu başaramaz. Hayatın gerçekleriyle başa çıkmayı öğrenmek gerek.
Muhtemelen bu, hayattan beklentisi kalmamış realist insanların sergilediği bir yaklaşımdı ama doğruydu. Dünyada sürekli mutluluk diye bir şey yoktu, hiç olmamıştı. Hayatın gerçekleriyle başa çıkmayı öğrenmek ise en büyük kazançtı. Sayfaları gelişigüzel çevirip karıştırırken diğer bir alıntı ilişti gözüme.
Bazen kim olduğumuzu bulmamız için kendimizi kaybetmemiz gerekir.
O kadar beni anlatan bir cümleydi ki, milyonlarca kez altını çizebilirdim. Hatta bu bir sözleşme maddesi olsaydı altına imzamı bile atabilirdim. Doğruydu çünkü. Aslında bazen olduğumuzu sandığımız kişi yalnızca olağan durumlarda takındığımız bir maske veya yüzeysel bir ambalajdır. Ta ki bir şeyler ters gidip darmadağın olduktan ve kendimizi kaybettiğimizde asıl benliğimizle tanışırız. Mesela ben. Eskiden iyi, neşeli, kanaatkâr, yardımsever ve normal biriydim. Herkes gibiydim. Ama bir fırtına koptu ve ben o fırtınanın ortasında kalakaldım. O an... Kendimi kaybettiğim ya da kaybettiğimi sandığım o an esas beni bulmuştum. Çünkü şu çok iyi bilinmeli, asıl kişiliğimizi normal şartlarda değil zor şartlarda verdiğimiz tepkiler açığa çıkarır. Yoksa herkes rahat bir yaşam sürerken iyidir aslında. Hayatın zorluklarıyla karşılaştığı an asıl kişiliğini gözler önüne serer. Tıpkı buna benzer bir alıntı daha vardı kitapta, arayıp buldum.
...ellerine güç geçtiğinde içlerine gizemli bir canavar girmiş gibi başkalarına acı çektiren kişiler akşam eve döndüklerinde tatlı babalara, yurtsever vatandaşlara, mükemmel kocalara dönüşürlermiş.
Bu tarife uyan insanlar, hayatımı mahvedenlerden başkası değildi. Şimdi hepsi hayırsever, saygın, iyi birer insan gibi görünürken geçmişteki günahlarını kalın bir toprak tabakasının altına itelemiş iğrenç canavarlardan başkası değildi. Yoksa bu kim daha canavar savaşını neden başlatmış olabilirdim ki? Beni buna iten onlardı. Başkası değil.
Kitabımı okurken kahvemin ne ara bittiğini anlamamıştım bile. Çünkü bu hep böyleydi. Kitap okurken zamanın nasıl geçtiğini ayrımsayamazdım ve yine öyle olmuştu. Saat gece yarısına geliyordu. Sanki külkedisine dönüşecekmişim gibi bir telaşla kalkıp kendime köpüklü bir banyo armağan etme kararımı hayata geçirdim. Gün boyunca yaşadığım stres göz önüne alınırsa bunu çoktan hak etmiştim.
Rahatlamaya ihtiyacım vardı. Küveti doldurup köpük banyosunu hazırladım ve vakit kaybetmeden soyundum. Tüm kaslarım gerilmiş gibiydi ancak küvete uzanınca huzurla gevşediğimi hissettim. Mayışmış vücudumun rahatlatıcı ısıya ulaşması huşu içinde düşünmemi sağladı. Gözlerimi kapadım. Sıcak suyla her temasımda, hemen hemen her zaman gevşerdim ve o gün gelirdi aklıma. O gün... Yeniden doğduğum gün ilân ettiğim o gün. En büyük çarelerin tam da vazgeçtiğimiz anda karşımıza çıktığını hatırlatan o gün... O an yine geleneği bozmaksızın bu dünyadaki yeniden doğuşum aklıma gelmişti. İntihar ederken yeniden doğmak...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kanlı Zambaklar
Mystery / ThrillerSiz bir intikam için ne kadar ileri gidebilirdiniz? Bu yolda nelerinizi feda edebilirdiniz? Ben yüzümü, kimliğimi, canımı ortaya koyuyorum, yok mu arttıran? Copyright © Tüm Hakları Saklıdır KANLI ZAMBAKLAR | 19.7.2011 / 25.5.2018