⚜ KANLI ZAMBAKLAR | 3/1

2.5K 164 13
                                    

-3- / 1

Tüm vücudumu saran yorgunluğun etkisi hâlâ üzerimdeyken kapıdan içeri giriyordum. Bomboş ve karanlık eve boş bakışlarla baktıktan sonra ışığı yaktım. Bugün benim için önemli bir gündü. Yıllardır planladığım hayata adım adım yaklaşmıştım. Onlarla tanışmıştım. Uzun bir süredir bu anı bekliyor, planlıyordum. Hatta bir süredir tek düşündüğüm ve planladığım şey buydu sanırım. Onların karşısına çıkmak.

Üstümü değiştirdikten sonra aynanın karşısına geçtim ve savaş boyalarımı yani makyajımı usulca sildim. Güçlü biriyle veya birileriyle başa çıkamadığınızda ne yaparsınız? Sizi bilmiyorum ama benim aklıma ilk gelen şey, doğada bulunduğu yerin rengini ve özelliklerini alan ve kamuflaj ustası hayvanlar oldu. Hızla renk değiştiren bir bukalemun gibi. Ya da... Ölü yaprak kelebek diye bir hayvan duydunuz mu? Dalların üzerinde kurumuş, ölü bir yaprak gibi duran şey aslında kelebeğin yaprağıdır. Ayakaltından çekilip yok edilmeye çalışıldığım sıralar kendimi o kelebek gibi hissediyordum. Evet, onların gözünde yoktum artık. Tıkıldığım yerden çıkmama imkân yoktu, yıllar sonra çıksam bile söylediklerime kimse inanmayacaktı. Saçma bir iddia olarak kalacaktı. İşte o an bir karar vermiştim, ölü yaprak kelebek gibi kendimi unutturacaktım. Ölü taklidi yapacaktım. Benden şüphelenmeyeceklerdi, düşmanlarını küçümseme gibi bir hataya düşeceklerdi ki işim kolaylaşsın. Uzun süre kendimi bu şekilde kamufle ettim. Bir ölüymüşüm gibi. İşe yaradı da. Unutturdum kendimi. Daha doğrusu unutulmuş olacağım ki onların arasına başarıyla girebildim bu gece. Büyük ölçüde benden şüphelenmediler, kim olduğuma dair en ufak bir kuşkuya bile düşmediler. Tarık denen o hergele hariç. Ona dikkat etmem gerektiğinin farkındayım. Çok sinsi ve kahretsin ki oldukça zeki. Arda saf bir çocuk, duygusal da. Zaaflarını tahmin etmek çok da zor değil. Onu kandırmak, etkilemek veya tavlamak oldukça kolay görünüyor. Ertan zaten grubun piçi. Kadınlara düşkünlüğü en büyük zaafı. Güzel bir kadın için yapmayacağı şaklabanlık yok. Ama Tarık... Öyle sinsi ve o kadar şüpheci ki, onun yanında herhangi bir harekette bulunmadan önce en az otuz kere düşünülmesi gerekir benim nazarımda. Çok dikkatli olmalıyım. Bunca plandan sonra bu kadar emek boşa gitmemeli. Bu noktaya gelmek için çok mücadele ettim. Kimsenin feda edemeyeceği kadar çok şeyi feda ettim. Bundan sonra hata yapma gibi bir lüksüm yok.

Tüm bunları düşünürken siyah saten pijamalarımı üzerime geçirmiş, şarabımı kadehe doldurmuştum bile. Manzaraya karşı kırmızı şarabımı yudumlarken sakin yıldızlarla dolu gökyüzü manzarasını ve şehrin ışıltılı telaşını seyrettim uzun uzun. Gökyüzündeki yıldızlar hep duygulandırır beni. Hepsinin farklı bir hikâyesi var gibi. Hepsinin farklı bir acısı. Farklı bir yara izi. Hele ki ölü yıldızlar... Son yapılan araştırmalardan birinde ölen bazı yıldızların etrafındaki diğer yıldız arkadaşlarını da yanında götürdüğü keşfedilmiş. Bu bana yaptığım planı hatırlatıyor. Bu hikâyenin sonunda ölsem bile yanımda götüreceğim çok kişi var. Ölmeyebilirim, ama yine de bu gidecek kişilerin hayatını kurtarmayacak. Bazıları yaptıklarının bedelini ödeyecek. O günahların hesabı bir bir sorulacak. Ve benim bunu ahirete bırakmaya hiç niyetim yok. Bedeli ne olursa olsun.

Bugünkü daveti şöyle bir gözden geçirdim, kendi içimde bir muhakeme yaptım. Oradaki herkesin sanki her şey koca bir Reality Show'muş gibi davranmasıydı ilk aklıma gelen. O ihtişamlı yaşamları, şatafatlı giyimleri, hiçbir dertleri yokmuş gibi mutlu görünümleri, süs bebeği gibi giyinen kadınların erkeklere beğendirme telaşları ve diğer güzel giyinmeye çalışan hemcinslerini çatlatma arzuları... Hiç olmadıkları gibi davranan erkekleri, mükemmel görünmeye çalışan ve birbirilerine samimi davranan sahte kadınları, ikiyüzlü insanları...

Onları görmüştü. Olanlara rağmen hiçbir şey olmamış gibi hayatlarına dönmüşlerdi. Zerre vicdan azabı duymuyor gibiydiler. Her şeyi unutmuşlardı sanki. Hafızalarından sildirmiş gibiydiler âdeta. Nasıl bu kadar umursamaz davranabildiklerine şaşıyorum doğrusu. Bizler evcil hayvanlarımızı, mesela küçük bir balığımızı kaybetsek günlerce ağlayarak yas tutacak kadar hassas insanlarken onların bu rahatlığı... Hiçbir şey olmamış gibi davranıyor olmaları beni daha da kamçılıyordu. Öfkeme yenik düşmeye devam ediyordum ve bu beni zerre rahatsız etmiyordu.

Gerçi şaşmamak lazım bu rahatlıklarına. Ailelerinin nasıl da gözlerinin içine baktıklarını, onları nasıl şımarttığını tahmin etmek benim için zor olmasa gerek. Ama daha yeni başlıyoruz. Her şey yeni başlıyor. Vaktinde ailelerinin vermediği dersi onlara ben vereceğim. Bu acı bir ders olacak ama umurumda değil. Herkes hak ettiğini yaşayacak.

Telefonumun çalışıyla dalgın, kin dolu bakışlarım telefon ekranına kaydı. Arayan Esved'di. Şuan onunla konuşacak havada değilim, bu yüzden açmadım telefonu. Merak edeceğini biliyorum ama şuan sırası değil. Yorgundum zaten.

Çalışma odama girdim. Her gece yatmadan önce karaladığım gibi yine bir şeyler yazmak için oturdum masamın başına. Bir şeyler karalayıp defterlere içimi dökmesem bu kadar zaman delirmeden nasıl dururdum bilemiyorum doğrusu. Defterimin sert kapağını aralayınca beyaz tükenmez kalemim katran karası yapraklara kustu kinimi.

"Hayat adil değil. Bu tartışmasız bir gerçek. Acı olduğu doğru, ama gerçek. Peki, biz genellikle adil olmadığı için hayata mı kızarız yoksa tüm adaleti ve düzeni bozan zorba insanlar mıdır aslında bizi kızdıran?

Haksızlığa uğradığımızda hep hayata söveriz. Oysa hayat oradadır işte, bir yere kaçmıyordur. Zamanınsa akıp gitmekten başka görevi yoktur. İnsanlar ise işlediği günahlardan hep kaçar. Ve hayat döngüsü böyle devam eder. Öyleyse bizi kızdıran şey tam olarak ne?

Aslında çoğu zaman hayata söylenir dururuz ama bizi asıl kızdıran şey düzeni bozup bize haksızlık eden insanlardır. Tıpkı haksızlığa uğradığımızda yaptığımız gibi başımıza kötü bir şey geldiğinde yine bize kötülük edenlere kinleniriz. Hâlbuki asıl kızdığımız yine kendimizden başkası değildir. Neden buna izin verdim? Bana haksızlık etti, beni mahvetti ve ben buna izin verdim! Güçsüzüm işte, eziğim, aptalım, çaresizim! Neden bir şeyler yapamadım, niçin engelleyemedim? Bu sorular bizi ezer geçer. Biz hayatımızı mahveden zorbalara kızdığımızı sanırız ama yine kendimize kızar, eziyet ederiz. Bize haksızlık, kötülük yapılmasına izin verdiğimiz için kendimizi yer bitiririz. Yine kendimize zarar veririz anlayacağınız.

Ve bu böyle acımasız bir döngüdür. Hayatın ve zamanın akışını durduramadığımız gibi bu döngüyü de durduramayız.

Ne hayat, ne zorba insanlar... Onlara hiçbir zarar gelmez. Aksine, onlar hayatlarına hiçbir şey olmamış gibi mutlu ve keyifli bir şekilde devam ederler. Olan yine bize olur.

Hepimiz içimizdeki karakterlere kızarız. İçimizdeki meleğe, içimizdeki şeytana, içimizdeki güçsüz ve ezik kişiye... İçimize."

...

Kanlı ZambaklarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin