-14- / 1
Elimdeki kâğıtla doktorun odasından çıkarken anlamsız bir tebessüm işgal etmişti dudaklarımı. Elimdeki kâğıda bir kez daha boş bakışlar fırlatıp kahkaha attım ve derin bir nefesin ardından kâğıdı dörde katlayarak çantama koydum. Hiçbir şey olmamış gibi hastaneden çıkıp arabam doğru yürüdüm.
Sahi, ne olmuştu ki? Hiçbir şey.
Korkunç izler var zihnimde. Bir türlü silemediğim, daha da kötüsü artık silmek de istemediğim korkunç izler. Yaşadığım dehşeti simgeleyen geçmişten kareler. Her biri farklı bir sürü cam kırıkları toz bulutu gibi savruluyor etrafa. Ruhumu ölümcül bir kararlılık esir almış gibi öylece etrafı izliyordum arabada. Nereye sürdüğümü bile bilmeden boş boş geziniyordum.
Radyoda neşeli bir şarkı açıp kendimden kaçtım. Neşeli bir şarkı. Hayatımın aksine. O gün öğrendiğim gerçekle ilgili kendimle bile konuşmadım. Zaten gerek de yoktu. Ne komiktir ki hiçbir şey hissetmiyordum. Beynim tatlı bir uyuşukluğa esir bırakmıştı kendini.
Yan koltuktaki çantamı karıştırdım ve yırtıp yırtmamak arasında kaldığım, bu sebepten köşesi yırtılmış ve yıpranmış karta dokundum sakince. Numarayı tuşladım. Fazla bekletmeksizin şuh bir kadın yanıtladı aramamı. "Merhaba, Doktor Dinçer Bilgin'in muayenehanesi. Ben asistanıyım."
"Merhaba," diye karşılık verdim ister istemez yorgun çıkan bir ses tonuyla. "Ben yakın zamanda bir randevu oluşturmak istiyorum."
"Tabii, isminizi alabilir miyim?"
"Rüya..."
"Rüya Hanım," dedi tanıdık bir edayla. Ancak tanışmadığımıza emin olduğum için çok da üstünde durmadım. "Pekâlâ, Pazartesi günü saat on uygun mudur sizin için?"
"Uygun, teşekkürler. İyi günler."
Telefonu kapattığımda tükürdüğünü yalayan birinin aksine rahatlamış hissediyordum. Zihnimden geçen çoğu şeyi anlayan bir adamla görüşeceğim için biraz tedirgindim elbette ama konuşmak iyi gelecekti, bunu biliyordum.
Durmayacaktım.
Hayat denen şu huysuz öğretmenin en inatçı öğrencisi de ben olmalıydım herhâlde. Tüm imkânsızlıklara rağmen planımın büyük bir kısmını gerçekleştirmiştim. Bambaşka biri olarak onların karşısına çıkmıştım. Tüm o zorluklarla bezeli engelleri çocuk oyuncağı belleyip hedefe kilitlenmek birçok insan için zor hatta imkânsız gibi dursa da benim hayatımı sürdürme sebebimdi. Ve tekrar ediyorum, durmayacaktım.
Genellikle böyle zamanlarda yalnız kalmayı tercih ederdim ancak bugün onlardan biri değildi. Ne olduğunu anlamaksızın araçtan indiğimde kendimi bilinçsizce Rigel'in önünde buldum. Akşamın karanlığı çökmüştü gökyüzüne. Etrafıma bakınarak kapıya yürüdüm. Zamanla buranın, bu adamın bana huzur verdiğini keşfetsem de asla itiraf etmedim bunu. Kendime bile yeni itiraf ediyordum.
Kapıdan içeri girdiğimde bardakları kurulayan Murat'a Esved'in nerede olduğunu soracakken mahzene açılan kapıdan çıkarken gördüm onu. Hafif bir şaşkınlıkla aydınlanan bakışları bana döndü.
Parlayan gözleri üzerimde gezinirken "Hoş geldin." diyerek sarıldı bana. Engel olmadım. Kollarını gevşetip bana baktığında soru dolu gözlerinden yansıyan düşünceleri okuyabiliyordum. "Senin ne işin var burada? Hem de bu saatte..."
"Seni görmeye geldim." dedim dürüstçe. Bundan mutluluk duyduğu her hâlinden belliydi. "İşin var mı?"
"Benim için geldiysen işim yok."
![](https://img.wattpad.com/cover/149474200-288-k279178.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kanlı Zambaklar
Mystery / ThrillerSiz bir intikam için ne kadar ileri gidebilirdiniz? Bu yolda nelerinizi feda edebilirdiniz? Ben yüzümü, kimliğimi, canımı ortaya koyuyorum, yok mu arttıran? Copyright © Tüm Hakları Saklıdır KANLI ZAMBAKLAR | 19.7.2011 / 25.5.2018