"Daha önceden kalkan bir trene yetişmek gibiydi hayatım. Yetişemeyeceğimi biliyordum ama hâlâ koşuyordum..."
Karanlık... Her yer karanlıktı. Hem de hiç olmadığı kadar. Bir insan kaç defa dibe batabilir? Onlarca kez, yüzlerce kez, binerce kez... Kaç defa? Milyonlarca kez... Bir insanın hayatına hiç bir şey olmamış gibi devam etmesi, insanların kendi arasında fısıldaşmalarını duymazdan gelmesi, rahatsız edici bakışları görmezden gelmesi zordur. Çok zordur hatta.
Küçükken annemin kanser olduğunu bilmezdim. O öksürünce ben, grip oldu zanneder ona ilaç getirirdim. Annemin saçları döküldüğünde babamın saçlarını sevdiğini, o yüzden de kendi saçlarını kestirdiğini düşünürdüm. Her hastahaneye gittiğinde ateşi çıktığını düşünür başına ıslak bez koyardım. O, beni uyuturken her veda eder gibi alnımı öperken ben, gerçekten veda edeceğini düşünmüyordum... Her kemoterapi görmeye başladığında ben onun yüzündeki acıyı görmeyeyim diye beni hastahaneye götürmezdi. Eğer onunla beraber gidersem hemşirelerin bana iğne yapacağını söylerdi.
Belki dediklerimi birileriniz anlamıyordur ama bağzılarınız gayet iyi anlıyordur. Umarım beni hiç biriniz anlamaz. Umarım bu dediklerimi sadece film izleyerek ya da kitap okuyarak anlarsınız. Umarım hiç birinizin annesi sizi veda eder gibi öpmez. Çünkü bilin ki o annenin öptüğü yer, hep oraya yakıcı bir his verir...
Birbirine kenetlenmiş göz kapaklarımı zorlayarak açtığımda ilk göreceğim şeyin floresan bir lamba olacağını düşünmemiştim. Olanlar hafızamdan bir film şeridi gibi geçerken yatakta doğrulacağım sırada odaya hemşire gelmesiyle olduğum yerde kaldım.
"Sonunda uyandınız. Dışarıdaki arkadaşlarınız sizi çok merak ettiler." diyerek kolumdaki serumu kontrol etti. "Bir sorun olursa beni çağırırsınız."
Arkasından kafa sallarken ne demek istediğini anlamaya çalışıyordum. Arkadaşlarım? Benim arkadaşlarım mı vardı?
Kapının açılmasıyla bakışlarımı kapıya yönelttim. Bir kız, iki erkek ve bir de orta yaşlarda bir adam içeriye girerken çattığım kaşlarımla açıklama yapmalarını bekliyordum. Kızıl saçlı kız yanımdaki koltuğa oturup "Daha iyi misin?" diye sordu.
"Ben... Yani, siz... Siz kimsiniz?" diye zar zor konuştum. "Ben Erdem Aktuğ, sivil polisim ve bunlarda çocuklarım. Birlikte yakınlardan geçerken ihbar gelince bana haber verdiler." Bakışlarımı kızıl saçlı kızdan çekip Erdem Bey'e döndüm. "Sanırım silahlı saldırıya uğradınız ama maalesef ateş edenleri yakalayamadık."
"Şey, benim ailemi aramam gerekiyor." dediğimde kızıl saçlı kız hemen "Olmaz!" diye atıldı. Yüksek sesi ve paniğinden dolayı olsa gerek babasının uyarıcı gözlerine maruz kalırken "Anlaşıldığına göre bu bir tür kaçırılma olayı ve tehlike altındasın. Bu yüzden bir süre kimseyle görüşmemen gerek. Ailenle bile..." dedi Erdem Bey.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
FIRTINA
Mystery / ThrillerKafamı camdan çıkarıp gökyüzüne doğru baktım. Fırtına yüzünden kar taneleri gözümün önünden film şeridi gibi geçerken derin bir nefes aldım. Kim bilebilirdi ki bir su damlasının aylar sonra bir fırtınada kar tanesi olarak düşeceğini? Bir insanın ha...