"Dünyanın en güzel şarkısı bozuk bir radyodan geliyor gibiydi..."
Huzursuzlanarak gözlerimi açtığımda yanımda babamı bulamadım. Ama daha az önce yanımdaydı... Kaşlarımı çatarak yataktan kalkıp kapıya doğru ilerledim. Kapımı açıp koridora baktığımda kimsenin olmadığını gördüm. Merdivenlerden inerken başım ağrıyordu, hiç olmadığı kadar. Elimle başımı tutarak içeri girdiğimde Selim yemek hazırlıyordu. Açık pencereden gökyüzünün karanlık olduğunu gördüm. Akşam olmuş olmalıydı.
"Babam nerede?" diyerek başımı ovdum, gözlerim neredeyse tekrar kapanacaktı. "Bilmem, yolda olması lazım." dediğinde koltuğa oturup kollarımı dizimin üstüne koydum ve başımı eğip elimle baskı yaptım. Büyük ihtimalle dün su savaşı yaptığımız içindi... "Nereye yolluyorsun onu?"
"Bunu sana neden söyleyeyim?" diyerek bana kahve uzattığında elimle yavaşça kahve kupasını ittim. "Hiç bir şey içmeyeceğim." diyerek sorusunu cevapsız bıraktığımda kaşlarını havaya kaldırdı. Şaşırmış gibi kahve kupasını önümdeki masaya koydu. "Merak etme, filmlerdeki gibi seni zehirlemeyeceğim ama o kahveyi içmezsen zehirden değil baş ağrısından öleceksin."
Gözlerimi devirerek "Ağrı kesici yok mu?" diye sordum. Başını sallayıp "Bekle getiriyorum." dedi ve mutfak dolabının birinden ilaç aldı. Bir bardağa suyu doldurdu ve ilaçla beraber yanıma gelip suyla ilacı bana uzattı. İlacı anında alıp suyla içtim ve boş bardağı masanın üzerine koydum. Başımı geriye yaslayıp başımı iki elimin arasında sıkıştırdım. Bu gidişle beni öldüren Selim değil başımın ağrısı olacaktı...
"Öyle yapmaya devam edersen başını patlatacaksın." Onu umursamayıp gözlerimi kapattım ve devam ettim. "Saat kaç?"diye sorduğumda adım seslerinden mutfağa geri döndüğünü anlayabiliyordum.
"Sekiz buçuk. Bugün uslu bir çocuk ol ve odandan çıkma. Misafirlerim gelecek." Gözlerimi devirip "Ben de sabaha kadar seninle oturmayı düşünüyordum zaten." diye homurdandım. Kaşlarımı çatarak gözlerimi açtığımda Selim karşımdaki koltuğa yayıldı. "O kadar uyumuş olamam, geldiğimde saat altı buçuktu..."
Kaşlarını kaldırarak omuzlarını silkti. "Tam on üç saat uyudun uykucu. Günlerdir uyumadığından olsa gerek. Şimdi de yemek vakti." diyerek beni kolumdan tuttu ve yemek masasına doğru sürükledi.
"Yemek yemeyeceğim." dediğimde kendimi sandalyede otururken buldum. "Keyfin bilir, ilerleyen vakitlerde acıkırsan odanda olacağın için yiyemezsin." dediğinde masaya göz attım. Bir sürü yemek yapmıştı, ya da getirtmişti. Bilmiyorum... Bildiğim tek şey aç olduğum ve ilerleyen zamanlarda bu açlığın artacağı. Sanırım gerçekten de yemem gerekiyordu.
Bir an önce odaya çıkmak istediğimden dolayı yemeğimi hızla yiyip masadan kalkacağım sırada kapı çaldı. "Sen odana çık ve sakın inme." Selim'e gözlerimi devirip merdivenlerden çıkarken o da kapıyı açmaya gitti. Odamın kapısını açtığımda aşağıdan gelen kadın sesi beni durdurdu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
FIRTINA
Mystery / ThrillerKafamı camdan çıkarıp gökyüzüne doğru baktım. Fırtına yüzünden kar taneleri gözümün önünden film şeridi gibi geçerken derin bir nefes aldım. Kim bilebilirdi ki bir su damlasının aylar sonra bir fırtınada kar tanesi olarak düşeceğini? Bir insanın ha...