"Gökyüzünü seyretmek istiyorsan etrafına ördüğün duvarları yıkmalısın..."
İçimde öyle bir his var ki... Boşluk gibi ama içimdeki his beni boğacak kadar da yoğun. Bir yandan her şeyi bir kenara atıp yeniden başlamak istiyordum, bir yandan da artık hiç bir şeyin eskisi gibi olamayacağını bildiğim için pes ediyordum. Tamamen bırakamıyordum ama mücadele de edemiyordum. Boşluğun içinde sallanıyordum. Kalp kırıklığı böyle bir şey miydi? Acı mı veriyordu? Eğer acı veriyorsa bunu hissetmek bile benim için garip bir histi.
Kapımın çalmasıyla başımı yapmaya çalıştığım ödevden kaldırıp kapıya baktım. "Gel!" Kapı yavaşça açıldığında elinde tepsiyle Ezgi girdi. Gülümseyerek bana bakarken bakışları kısa süreliğine çözdüğüm ödeve ve masanın üzerindeki kağıtlara kaydı. "Dersini bölmek istemezdim ama artık yemek yemelisin." diyerek tek eliyle tepsiyi tutarken tek eliyle masanın üzerindeki dağınıklığı kaldırdı ve tepsiyi masanın boş kısmına koydu.
"Yemek istemiyorum." diye mırıldandım. Saatin kaç olduğunu bilmiyordum. Dünkü kavgamızdan sonra kahvaltı yapmak için bile aşağıya inmemiştim. Odamda sabahtan beri ders yapmaya çalışıyordum. Çok meraklı değildim ama hafta sonunda olduğumuz için oyalanarak vakit geçirebileceğim başka bir şey yoktu.
"Aynen Deniz, sakın yeme. Zaten sabahtan beri bir tek kahve içmekten başka bir şey yapmıyorsun. Yemek yemediğin için de ilaçlarını da içemiyorsun zaten. Böyle devam et, en kısa zamanda cenazene geliriz." Aslında bir yandan haklıydı da. Sabahtan beri yemek yemediğim için ilaçlarımı da içemiyordum. Uyumamak için de kahve içip duruyordum.
"Saat kaç?" dedim açık penceremden kararmak üzere olan havaya bakıp. "Akşam yemeği yedik şimdi. Aşağıya gelmek istemezsin diye odana getirdim." Tepsinin içindeki çeşitli yiyeceklere baktım. Bu kadar şeyi bir oturuşta yemem imkansızdı. Ezgi'ye baktığımda gözleriyle tepsiyi işaret etti.
İçinden sadece çorbayı ile kaşığı alıp masama koydum ve tepsiyi Ezgi'ye uzattım. "Teşekkür ederim ama sadece çorba yeter." Ağzını açıp itiraz edeceğini anladığımda ayağa kalktım. "İtiraz istemiyorum, zaten çorbayı da senin hatırına yiyeceğim." derken tek elimi beline koymuş onu kapıya sürüklüyordum.
"İnan bana Çetin öyle demek istemedi." Sıkıntıyla derin bir nefes aldım. Aniden Çetin konusu açılmıştı yine. Ne alakası vardı? Tamam, belki kırıldığım için aşağı inip yemek yemek istemiyor olabilirdim ama buradaki amacım Çetin'e trip atarak onun benden özür dilemesini sağlamak değildi. Sadece aşağı indiğimde tekrar tartışabilirdik. En azından illa ki laf atışları olacaktı. Daha fazla evdeki huzuru kaçırmak istemiyordum.
"Nereden çıktı şimdi bu?" Destek vermek için elimi tutup hafifçe gülümsedi. "İkiniz de inatçının tekisiniz. O, aşağıda seni göreceğim diye odasından çıkmıyor; sen, aşağıda onu göreceğim diye odandan çıkmıyorsun. İkiniz de köprüde karşılaşan keçi gibisiniz." Şaşkınlıkla kaşlarımı kaldırdım. Çetin beni görmemek için odasından çıkmıyor muydu?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
FIRTINA
Mystère / ThrillerKafamı camdan çıkarıp gökyüzüne doğru baktım. Fırtına yüzünden kar taneleri gözümün önünden film şeridi gibi geçerken derin bir nefes aldım. Kim bilebilirdi ki bir su damlasının aylar sonra bir fırtınada kar tanesi olarak düşeceğini? Bir insanın ha...