Bölüm 12: İlaç

602 31 4
                                    

 "Karanlık olan senin zihnin değil, karanlık olan zihnine bunu yaptıran kalbin."

 Gözlerimi açtığımda nerede olduğumu bilmiyordum

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

 Gözlerimi açtığımda nerede olduğumu bilmiyordum. Etrafıma bakındığımda siyah deri bir koltukta yatıyor olduğumu fark ettim. Başımı kaldırıp etrafa daha ayrıntılı bakacağım sırada gözümün kararmasıyla başım tekrardan koltuğa düştü. "Ah, kahretsin!" Bir kaç saniye sonra kendime geldiğimde koltuktan kalktım ve içinde bulunduğum odayı incelemeye başladım. Üzerimde ceketimin olmamasını fark ettiğimde camın açık olmasının verdiği ürpertiyle kollarımı birleştirip kendimi ısıtmaya çalıştım.

 Kaşlarımı çatarak odanın içinde dolanmaya başladığımda  camın önündeki tıbbi araçlar dikkatimi çekti. Araçların bulunduğu masaya yaklaştım ve daha dikkatli incelemeye başladım. İçi kan dolu tüpler, neşter, iğneler, ilaçlar, pamuk... Bir ameliyat odasında bulunabilecek tüm malzemeler vardı. 

 Camdan vuran sokak lambasının verdiği ışığın yettiği kadarıyla pamukları incelediğimde üzerinde kan olduğunu gördüm. Büyük ihtimalle Erdem amcanın dediği gibi bana kan testi yaptırmışlardı. Koltuğun yanındaki çantama gidip içinden Erdem amcanın verdiği telefonu çıkarttım ve saate baktım. Saat beşe geliyordu ve neredeyse birazdan sabah olacaktı.

 Kapıya yönelip kapıyı açtım ve odadan çıktım. Odadan çıktığımda Uğur ile göz göze geldim. Burası bir evin salonuna benziyordu ve herkes buradaydı. Uğur telaşla yanıma gelip kolumdan tuttu ve beni odaya sokup koltuğa oturmama yardımcı oldu. "Sen niye her seferinde ayağa kalkıyorsun ya? Kurt mu var sende?" diye söylendiğinde gülmeden edemedim.

 "İyiyim ben. Yani galiba..."

 Salondaki herkes odaya girdi. Erdem amcanın yanındaki tanımadığım bir adam da içeri girdiğinde bu adamın doktor olduğunu düşündüm. "Nasıl hissediyorsun kendini." diyerek yanıma geldi ve cebinden çıkarttığı ışıkla gözlerime baktı. Kaşlarımı çatarken "Değişik..." diye mırıldandım. "Değişik..." diyerek beni tekrar etti ve ışığı gözümden uzaklaştırdı. 

 Karşımdaki sandalyeye oturdu ve "On iki gündür uyuyorsun, dinlenmiş olmalısın." dedi. Ne? Bu adam ciddi miydi? Sırtını sandalyeye yasladı ve "Yüzlerce kez seni aramalarına rağmen telefonun çaldığını duymamışsın..." diye ekledi.

 "Telefonum hiç çalmadı." dediğimde kaşlarını kaldırdı. "En azından sen öyle biliyorsun. Uyurken kabuslarında seni rahatsız eden bir ses var mıydı?" dediğinde hatırlamaya çalıştım. Sanki dünyanın en güzel şarkısı bozuk bir radyodan geliyor gibiydi...

 "Cızırtılı sesler geliyordu, bozuk bir radyodan gelir gibi..." Tek kaşını kaldırarak eliyle beni gösterdi. "İşte bundan bahsediyorum... Telefonun sürekli çaldı ama sen onu algılayamadın."

 Odadan çıkıp bir kaç saniye sonra odaya tekrar geldiğinde ben de dahil herkes merakla onu izliyordu. Elinde getirdiği kağıtları incelerken suratı sürekli değişiyordu. Bazen kaşlarını kaldırıyor, bazen gülümsüyor, bazen ise ifadesiz kalıyordu. En sonunda kaşlarını çattığında bir şeylerin yolunda gitmediğini fark ettim.

FIRTINAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin