Bölüm 20

58 4 2
                                    


Savaş rüyasında biricik sevgilisini gördü: El ele tutuşuyorlar, sarılıyorlar ve öpüşüyorlardı. O kadar mutlulardı ki, onları ayırmaya kimsenin gücü yetmezdi. Sevgi rüyasına hakimdi, aşk dolu bir macera yaşıyordu adeta. Her şey o kadar güzeldi ki hiç bitmez sanıyordu, taa ki Savaş huzur dolu rüyasından uyanıncaya dek. Gecenin bir vakti uyandığında gördüklerinin sadece rüya olduğunu fark etmesi onu ziyadesiyle üzdü. Eylül ile ayrıldıklarına inanamıyordu, ancak böyle olmak zorundaydı. Eylül'ü üzdüğü için içi kan ağlıyordu elbette, fakat kötü bir yolla da olsa hayatını kurtardığı için mutluydu. Yatağından su içmek için kalktı, buzdolabından koyduğu buz gibi suyunu yudumlarken telefonundaki saate baktı; neredeyse gecenin 1'i olmuştu. 'Nerede kaldı bu Komiser ?' diye geçirdi içinden, zira şimdiye kadar çoktan burada olmalı ve katil düşmanı ile hesaplaşmalıydı. Düşünceler aklını kurcalarken salona geçip oturdu. Belki de Başkomiser Zafer'e ve Komiser Yardımcısı Fuat'a belli etmemek için oyalanıyordu Komiser Yavuz. Savaş tam bu fikir üzerine yoğunlaşmış iken kapı çaldı. Savaş'ın yüzünde çehresine yayılan bir tebessüm belirdi ve oturduğu yerden zıplayarak kalktı. Bu kesin Komiser Yavuz olmalıydı: Verdiği telefon numarasından adresini bulmuş, buralara kadar gelmiş olmalıydı. Hemen salondan çıktı, otomatiğin yeşil düğmesine basarak kendi odasına koştu. Yatağın bazasını kaldırdı, yorganların arasından kardeşinin evinden aldığı ve bugüne kadar sakladığı silahını ve sarı zarfı çıkardı.

- İşte şimdi hesaplaşma vakti geldi Komiser. Karşılaşma vakti geldi!

Kendi kendisine konuşarak gaza geldikten sonra silahı beline koydu, şeytani gülümsemesi ile kapıya doğru yavaş adımlarla ilerledi. İçini dolduran öfke öylesine yoğundu ki hırsından dişlerini gıcırdata gıcırdata sıkıyordu. Kapıya geldiğinde deliğe bakmak için tek gözünü kapattı, eğildi. Kapıda duran kişiyi görünce içindeki bütün öfke, sinir toz oldu, uçup gitti. Zira kapının önünde bekleyen kişi sevgisinden vazgeçmeyen, kendsine söylenenlere inanmayarak aşkı için yolun ortasından geri dönen Eylül'den başkası değildi. 'Olamaz.' dedi içinden Savaş, 'Eylül gelmiş, ben napıcam şimdi!' Alelacele odasına tekrar gitti, belindeki silahı ve sarı zarfı çıkardığı bazanın altındaki yerine geri koydu. Hızlı adımlarla kapının önüne yine geldi, bu sırada Eylül kapıyı yumruklayarak bağırıyor, apartmanı inletiyordu:

- Aç şu kapıyı Levent, konuşmamız lazım. Böyle çabuk bitemez bu ilişki, bana her şeyi teker teker anlatıcaksın. Aç şu kapıyı. AÇ ŞU KAPIYI DEDİM!

Savaş apartmanda şüphe çekmek istemiyordu, sırf bu yüzden kapıyı yarım açtı. Kapının açıldığını gören Eylül tüm gücüyle kapıyı ittirdi. Savaş kapıyı direk gibi olduğu yerde tutuyor, yerinden hiç hareket etmemeye gayret ediyordu.

- Git burdan Eylül, aramızdaki her şey bitti diyorum niye anlamıyosun. Sevmiyorum seni artık, SEV-Mİ-YO-RUM!

- Yalan söylüyosun Levent, sana inanmıyorum. İnanmıyorum! İNANMIYORUM!

Savaş sonunda çılgına dönmüş bu kızı içeri almaya karar verdi, çünkü biraz daha böyle bağıra bağıra konuşurlarsa komşular kapıda belirmeye başlayacaklardı. Kapıyı açtı, sinirli gibi davranarak Eylül'ü kendisinden soğutmaya çabaladı:

- İçeri geç hadi, yoksa bütün apartman başımıza toplanıcak.

İstediği şekilde olmasa da onayı alan Eylül ayakkabılarını çıkarıp içeri zıpladı. Ardından kapıyı kapatıp salona geçmeye çalışan Savaş'ı kolundan yakaladı.

- Nereye gidiyosun Levent ? Bu konuyu şimdi, burda konuşucaz.

Savaş arkasını döndü, kolunu sertçe kendine çekerek Eylül'ün elleri arasından kurtardı. Böylesine zıt davranmak istemiyordu, ancak karşısındaki masum kızı kurtarmasının başka yolu da yoktu. Eylül bir an önce evden uzaklaşmalıydı. Bu nedenle sert mizacına devam etti:

- Benim seninle konuşacak hiçbi şeyim yok Eylül. İçeriye de apartmanı ayağa kaldırma diye aldım zaten. Şimdi defol git evimden.

Eylül daha 2 gün önce aşkından öldüğünü söyleyen adamın bugün kendisine niye bu kadar ters davrandığını bir türlü idrak edemiyordu. Etmesi de mümkün değildi zaten, çünkü bir insan böylesi kısa sürede bu kadar değişemezdi. Sebebi bundandır ki sevgilisinin söylediği hiçbir şeye de inanmıyordu, daha doğrusu inanmak istemiyordu. Kendisini sevdiğinden öylesine emindi ki, aşkından vazgeçemiyordu.

- Bunları söyleyen kişi sen olamazsın Levent, bana böylesine aşıkken...

- Sana aşık filan değilim. Hayal dünyandan çıkıp evimi terk et artık.

- Yalan söylüyosun; beni sevmediğin konusunda, beni aldattığın konusunda, benden ayrılmak istediğin konusunda, her konuda yalan söylüyosun. Sana inanmıyorum Levent, şu son bi kaç saat içinde söylediğin hiçbi şeye inanmıyorum.

Eylül yavaş adımlarla Savaş'a yaklaştı ve ellerini sımsıkı tutarak kendisine çekti.

- Hadi anlat bana gerçekten neler oluyo ? Neden böyle davranıyosun ? Neden beni kendinden uzaklaştırmaya çalışıyosun ?

Levent sevdiği kadının gözlerinin içine baktı, onu etkileyen, kendisine aşık eden gözlerinin tam içine. Böyle bir durumda yalan söylemek hayli zordu, ancak söylemek zorundaydı. Ağlamaklı gözleri ile Eylül'e baktı, güçlü görünmek için adeta kendini sıkıyordu.

- Gerçek şu: Seni aldattım ve seni sevmiyorum, hiç sevmedim de. Seni kullandım, anlamıyo musun ? KULLANDIM!...Şimdi git artık evimden, bi daha da geri gelme.

Savaş elini kendisine çekip tekrar arkasını döndü. Ona göre bir kadın daha fazlasına katlanamazdı artık. Eylül'e defalarca onu aldattığını ve onu sevmediğini söylemiş, yüzüne karşı onu aşağılar derecede bağırmıştı. Şimdi Eylül'e düşen bu ilişkinin bittiğini idrak ederek arkasını dönmek, çekip gitmekti. Lakin o bunu yapmadı. Aksine tüm inancı ile yerinde zıpkın gibi durdu. Kendisine arkası dönük olan sevgilisine doğru birkaç adım attı ve gözleri yaşlı konuştu:

- Tamam, sana inanıyorum Levent. Ama aramızdaki her şeyi bitirmede önce sana son bi kaç şey söylemek istiyorum...Bana döner misin ? Bana bakar mısın lütfen Levent ?

Levent sevgilisinin kendisine söyleyecegi son sözler için arkasını döndü. Tahminlerine göre yüzüne tükürecekti ya da daha da kötüşü 'Allah belanı versin!' nidaları ile tam suratına bir tokat yiyecekti. Arkasını dönerken buna kendisini alıştırdı, olabilecekleri göz önünde bulundurdu. Ne var ki tahmin ettiklerinin hiçbirisi olmadı. Tam tersine Eylül hiç beklemediği anda üzerine atılarak sevgilisinin dudaklarına yapıştı. Bu Eylül'ün sevgilisine olan aşından vazgeçmediğinin göstergesiydi. Savaş başta Eylül'ü itmek istedi, fakat yapamadı. Sonradan olacakları öngörünce eliyle sevgilisini kendisinden uzaklaştırmayı denedi. Dudakları birbirinden ayrıldı, Eylül tekrar yaklaştı sevdiğine.

- Seni seviyorum Levent, seni çok seviyorum.

Savaş her şeyden çok sevdiği bu inatçı kızı itmeye çabaladıysa da sonunda hormonlarına engel olamadı ve ölümüne sevdiği bu kadının kollarına kendisini bıraktı. Dudakları tekrar birleşti, vücutları birbirine kenetlendi. Savaş Eylül'ü kucağına aldı, yatak odasına geçtiler. Bütün gece birlikte oldular, bir oldular. İşte bu Savaş'ın onca yıldır kurduğu planının kırılma noktasıydı. Her şeyin değiştiği o ince çizginin tohumları bu gece atıldı. Hormonlarını durduramaması ona çok pahalıya patlayacak, sabah olunca yüzleşmesi gereken çok fazla insan çıkacaktı karşısına. Zira artık gerçeklerin ortaya çıkma vakti gelmişti. Eylül dahil Savaş'ın tüm arkadaşları onun herkesten sakladığı yüzünü nihayet göreceklerdi. Lakin Savaş gibi her hareketini önceden planlayan, zeki bir seri katil ile uğraşmak hiç kolay olmayacaktı. Ölüm yaklaşıyordu, geri dönüşü olmayan bu yolda herkesin canı yanacaktı. Ne var ki kimisi ölüp kurtulurken kimisi de hayatta kalacak, ölenlerin ardından kendi sıralarını beklemeleri gerekecekti. Sabah olunca hesapların paylaşılacağı pek çok kişi vardı, bunların başında ise çaresizce kaderlerini bekleyen katilin 2 kurbanı geliyordu!

Aramızdaki KatilHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin