Savaş polislerin yutması için yemi attı, sahte ipuçlarını arabaya bıraktı ve arabayı da bulunabilecek bir yere park edip evine geri döndü. Üzerini değiştirdi, elini yüzünü yıkadı. Tazecik etlerinden kendisine cız bız et yaptı, iştahla yedi. Ardından salondaki üçlü kanepeye uzandı, telefonunu eline aldı. Planı öylesine detaylı ve mükemel kurmuştu ki. Başkomiser Zafer ile Komiser Yardımcısı Fuat yemi yuttukları zaman Burak ile oyalanacaklardı. Komiser Yavuz ise aldığı mesaj ile Savaş'ı arayacak, katil Komiseri tek başına yakalayacaktı. Böylece yalnız onunla ilgilenmeye bolca vakti olacaktı. Zira Yavuz'un mesajı kimseye söylemeyeceğinden emindi, sonuçta Komiser karısını öldüren katili tek başına yakalamak istiyordu ve diğer polis memurlarının yoluna köstek olmasına kesinlikle izin veremezdi. İşte bu nedenle Yavuz katilin yanına tek başına gelecek ve tuzağına düşecekti. Savaş planını detaylıca düşünürken elleri kaşındı, kıs kıs gülmeye başladı. Fakat gülmesi yarıda kaldı, çünkü çok önemli bir detayı unutmuştu: Bütün bu planların arasında Eylül'ü ne yapacaktı ? Yanına geleceğini söylemişti ve bir saate kalmaz evde olurdu. Böyle ince detayı nasıl da unutabilmişti Savaş ? Başka birisi olsa hemen işini bitirirdi, lakin Eylül'e zarar veremiyordu işte. Onu bu işten sağ salim çıkarmalıydı. Ölmesi ihtimalini bırak, canının yanmasını bile göze alamazdı. Eylül'ü araya sokmak için planını hızlıca gözden geçirdi: Tahminlerine göre Komiser Yavuz'un kendisini araması ve Başkomiser Zafer ile Komiser Yardımcısı Fuat'ın yemi yutmaları için daha en azından birkaç sat vakti vardı. Bu süre zarfında Savaş Eylül'ü halletmeliydi. Hemen elindeki telefonla biricik sevgilisini aradı. Daha iki kere çalmıştı ki Eylül'ün narin sesi telefonun hoparlöründe yankılandı:
- Alo aşkım, otobüsten inicem şimdi. Geliyorum yanına.
- Tamam canım, ama benim evde durasım yok. Evin karşısındaki parkta buluşalım mı ?
- Olur hayatım, 10 dakkaya ordayım ben o zaman.
Savaş 'Tamam bitanem.' dedi ve telefonu kapatarak hazırlanmak için odasına koştu, çünkü Eylül tahmin ettiğinden daha erken geliyordu. Düşünmeye zamanı yoktu, üzerine alelacele bir tişört ile kapri giyerek evden çıktı. Apartmandan çıkar çıkmaz aklını düşünceler sardı. Ne yapıp etmeli Eylül'ü kendinden uzaklaştırmalıydı. Fakat bunu nasıl yapacaktı ? Hem Savaş hem de Eylül birbirlerine deli gibi aşıklardı. Bir müddet düşündü, yürürken aklı daha iyi çalışıyordu. Parka doğru dönerken nihayet aklına bir fikir geldi: Eylül'e ondan ayrılacağını söyleyecekti. Ancak bir sorun vardı; onu böylesine severken bunu nasıl yapacaktı. Nasıl ? Nasıl ? Kafasında binbir türlü soru işareti ile parka yaklaşırken canından çok sevdiği sevgilisinin bankta oturduğunu gördü. Eylül üzgün yüz ifadesi ile boynu bükük duruyordu, hala kaybolan arkadaşları için üzülüyor olmalıydı. Sevgilsinin geldiğini fark edince gülümseyerek ayağa kalktı, koşar adımlarla Savaş'a yaklaştı. İki sevgili birbirlerine sımsıkı sarıldılar. Eylül'ün gözlerinin dolduğunu gören Savaş sevgilisinin kendisine ne kadar çok ihtiyacı olduğunu anladı. Bu kızdan ayrılması mümkün değildi, hele de böyle bir durumdayken. Lakin onu bu hale sokan kendisiydi ve eğer şimdi ondan ayrılmazsa biricik sevgilisinin başına çok daha kötü şeyler gelecekti. Savaş bunu idrak eder etmez kendisini geri çekti, bankı göstererek 'Hadi oturalım.' dedi. Beraber banka oturdular, Eylül sevgilisine sarılarak nefes almadan anlatmaya başladı:
- Özgür ya da Ceyda'dan hala bi haber yok aşkım. Onlar için çok endişeleniyorum. Ya başlarına kötü bi şey geldiyse, ya gerçekten de şu katil onları kaçırdıysa! Ama kaçırmak için niye Özgür ile Ceyda'yı seçsin ki ? Anlamıyorum, niye bunlar bizim başımıza geliyo ? Niye ? Ni...
- Eylül ben ayrılmak istiyorum.
Savaş Eylül'ün susmayacağını anladı ve alıştıra alıştıra söylemeye gücü yetmeyeceği için sevgilisinin sözünü keserek direk konuya girdi. 'Ayrılmak istiyorum!' lafı Eylül'ün kulaklarında bir müddet çınladı, sevgilisinin ciddi olduğunu anlayınca yüzü düştü. Dudakları yer çekimine dayanamayan bir madde gibi aşağıya sarktı, şaşkın suratı ile Savaş'a baktı.
- Ne...ne demek ayrılıyorum Levent ? Noldu ? Ne zaman böyle bi karar verdin ? Daha doğrusu niye böyle bi karar verdin ? Aramıda her şey güzel gitmiyo muydu ?
- Hayır gitmiyo. Ben hiç mutlu değilim.
- Şaka yapıyosun di mi aşkım. Lütfen bana ciddi olmadığını söyle. Şu an böyle bi şeyi kaldıramam çünkü.
Savaş elinden geldiğince yüzüne ciddi bir ifade verdi, zira aşkından ölse de belli etmemeliydi şu anda. Olayı daha iyi kavrayan Eylül ani gelen ayrılık kararına sebepler üretmeye çabaladı:
- Eğer sorun ailense, yani tanıştırmaya hazır değilsen biraz daha bekleyebiliriz. Seni bu konuda zorladım biraz özür dilerim.
- Sorun ailem değil Eylül.
- İşin mi ? Eğer öyleyse 6 aydır işsiz olman önemli değil hayatım. Yani kafanı dinliyosun işte. Hem zaten istesen bulursun ki hemen iş.
- Sorun işte değil Eylül.
Eylül yaşlı gözleri adeta bir kedi yavrusunu andırıyordu. Bu etkileyici gözleri ile sevgilisine baktı, 'Peki o zaman sorun ne Levent ?' diye sordu. İşte Savaş'ı can damarından vuran soru gelmişti, çünkü cevabını daha kendisi bile bilmiyordu bu sorunun. Başını öne eğdi, katliamlarından ve planlarından bahsedemeyeceğine göre şu an Elül'e ayrılığıyla ilgili hiçbir mantıklı neden söyleyemezdi. Bu yüzden elinde olmadan gevelemeye, aklına gelen kelimeleri rastgele söylemeye başladı:
- Çünkü...çünkü biz birlikte olamayız Eylül. Sen ve ben...olamayız. Ben senin için uygun birisi değilim.
- Hayır uygunsun. Ben hayatım boyunca kimseyi senin gibi sevmedim Levent. Hani sen de bana aynısını diyodun. Hani beni çok seviyodun, canından çok seviyodun. Ne oldu şimdi birden ?
- Benden uzak dur Eylül. Beni tanımıyosun bile. Ben etrafımdakilere zarar veren birisiyim ve sana zarar vermek istemiyorum.
Eylül ağlayarak sevgilisine sarıldı, 'Bana niye zarar veresin ki Levent ? Seni çok seviyorum. Nolur yapma böyle' diye yalvardı. Fakat tüm çabaları nafileydi, katilin sevgilisini korumasının tek yolu buydu. Savaş Eylül'ü kollarından tutup ittirdi, kendisini sinirli gibi göstermek ve işin bir an önce bitmesini sağlamak için bağırdı:
- Yeter artık Eylül. Seni sevmiyorum artık. Seni istemiyorum. Bitti artık, AYRILDIK!
Savaş durdu ve Eylül'ün gururunu, kalbini kıracak, onu kendinden kesinlikle uzak tutacak çok mantıklı bir sebep daha uydurdu:
- Başka biri var Eylül. Ben onu seviyorum. Zaten seni hiçbi zaman sevmedim, seni sadece onu kıskandırmak için kullandım.
Savaş kararlı duruşu ile aniden ayağa kalktı, başını arkasına çevirip sertçe 'Sakın peşimden gelme. Evine git!' dedi. Bu söz üzerine neler olduğunu hala hazmedememiş olan Eylül aklında tonlarca soru işareti ile, kırık kalbi ve gururu ile oturduğu yerde kaldı. O anda yapabileceği tek şeyi yaptı: Ağladı. Savaş'ın ise sevgilisine tekrar arkasını dönder dönmez gözleri doldu, zira onu istemeden de olsa böylesine kırmak, gururunu incitmek kendisini feci derecede kötü hissetmesine yol açmıştı. Bu nedenle eve gidene kadar ağladı. Sevgilisini kurtardığını düşünüyordu, bu yüzden içi rahattı elbette. Lakin ondan böyle ayrılmak içini parçalıyor, sevgilisini ağlarken görmek yüreğini dağlıyordu. Hele o yalvarışı saatler boyunca gözünün önünden gitmedi. En sonunda yatağına yatıp uyumaya karar verdi. Uzun bir süre uyku tutmadı, yatakta dönüp durdu. Saatler sonra uykuya dalarken akşama Komiser Yavuz ile uğraşacağını düşünüyordu ve içi sevgilisini kendisinden uzaklaştırdığı için huzurluydu. Böylece Eylül'ün hayatını kurtardığını sanıyordu. Oysa Eylül öyle kolay kolay pes edecek, sevgilisini hemen bırakacak birisi değildi. İşte Eylül'ün bu kararlı tutumu Savaş'ın planlarında köklü değişiklikler yapmasına neden olacak, Komiser Yavuz ile ilgilenmeden önce onu başkaları ile kavga etmek zorunda bırakacaktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aramızdaki Katil
PertualanganUstaca kimlik değiştirme marifeti, soğukkanlılığı ve detaylı planları sayesinde seri katil Savaş Durmaz 2 yıl boyunca ardında yakalanmasına yol açacak herhangi bir iz bırakmadan polislerden kaçmayı başarmıştır. Şimdi ise 5 kişilik bir arkadaş grubu...