Bölüm 4

157 8 2
                                    


Hava yavaş yavaş kararırken yaz çiçeklerinin havaya saçtığı kokular sabahtan akşama kadar çalışan insanlarda nedensiz bir hoşnutluk yaratıyordu. Günün verdiği yorgunluğu bir nebze olsun unutturan rüzgarla dans eden bu çiçeklerin asıl amacı polenlerini diğer çiçeklere aktararak çoğalmayı sağlamaktı. Fakat yorgun düşmüş insanlar için biyolojik bilgilerin pek bir anlamı yoktu, onlar için güzel kokmaları yeterli bir bilgiydi. Herkesin evlerine gitmekte olduğu bu saatte Başkomiser Zafer ve Komiser Yavuz hala polis merkezindeydi. Bugün yaşananlardan sonra polis merkezinde acil bir toplantı tertib edilmiş, bütün cinayet büro personelinin toplantıya iştirak etmesi istenmişti. Bu bağlamda toplantıya Başkomiser Zafer'in çok eski bir arkadaşı olan Emniyet Müdürü Haluk da katılacaktı. Bunu duyan Başkomiser Zafer şu Komiser Yardımcısı Fuat olayını toplantıdan önce konuşmak için emniyet müdürünün odasına doğru yürüdü. Kapıyı tıklattı, 'Gel' sesini duyduktan sonra içeri girdi. Emniyet müdürü Haluk rahat koltuğunda arkasına yaslanmışken Başkomiser Zafer'in geldiğini görünce doğruluverdi.

Emniyet müdürü Haluk 40'larının başında, olgunlukla yaşlılık arasında bir yaştaydı. Makamının verdiği bir alışkanlıkla sürekli takım elbise giyer, uzun boylu olduğu için de takımlar üzerine genelde tam otururdu. Ne kadar sürekli ceketinin içine itmek kaydıyla içeri sokmak için uğraşsa da boyu uzun olduğundan gömleğinin kolları sürekli ceketinden dışarı çıkardı. Her sabah önüne gelen dosyaları uzun, dolgun parmakları ile iyice inceleyip okuduktan sonra imzalardı. Gün içerisinde yorulduğu zaman kendini dinç hissetmek için bir bardak kahve içer, kendine geldikten sonra da işine geri dönerdi. Sağcılara has kalın bir bıyık yapısı vardı. Kendisinin milliyetçi olduğu söylenebilirdi, zaten Emniyet Müdürü olmasında ideolijisinin yararını fazlasıyla görmüştü. Özellikle bu makamı Başkomiser Zafer'e değil de kendisine vermelerinin asıl sebebi buydu: ideoloji. Bu nedenle aynı zamanda eskiden beri çalıştığı bir arkadaşı olan Başkomiser Zafer'in böyle bir makam elde edememesinin haksızlık olduğunu düşünüyordu: Ona karşı yaptığı yardımların altında da bu acıma ile karışık empati hissi vardı.

Emniyet Müdürü Haluk'un ideolojisinin kendisine getirdiği yararlarından birisi de bu harikulade odayı almaktı. Odası hayet geniş ve ferah bir odaydı. Masasında envai çeşit evrak bulunmakla beraber hediye kalemler, küçük resimler, çay fişleri de masanın heryerindeydi adeta. Koltuğu ise yaylı, deri kaplamaydı; öylesine rahat ve konforluydu ki. Masanın arkasındaki beyaz boyalı duvarda ise Atatürk'ün portresi ile hemen yanında bir türk bayrağı bulunmaktaydı. Karşı taraftaki duvarda ise yıllar önce bir arkadaşının hediye etmiş olduğu bir tablo asılıydı. Bu tabloda bir insan portresi resmedilmişti ve nedenini bilmediği bir sebepten ötürü bu tablo Emniyet Müdürü Haluk'a kendini iyi hissettiriyordu. Senelerden beri tablonun yerinin hep aynı kalması da ancak bununla açıklanabilirdi zaten. Odanın sol köşesindeki duvarda ise bir pencere bulunmaktaydı. Senenin bu dönemlerinde bu pencere hep açık olurdu; güzelim bahar aylarında dışarıdan esen hafif rüzgar odasına dolar, 12'de tepeye kadar çıkan güneş odasını ısıtırdı.

Emniye Müdürü Haluk ayağa kalktı, masasından öteye uzanıp Başkomiser Zafer'in elini sıktı.

- Nasılsın Zafer ?

Başkomiser Zafer 'İyi...' diye mırıldanıp masanın önünde duran deri, siyah renkli misafir koltuklarından birisine oturdu. Emniyet Müdürü Haluk da rahat koltuğuna geri oturdu, eski dostunu görmenin verdiği keyifle sordu:

- Ne içersin ?

- Bi kahve alırım.

Emniyet Müdürü Haluk Başkomiser Zafer'in isteksiz bir sesle cevap verdiğini duyunca bir sorun olduğunu anladı. Masanın üzerinde duran telefonu alıp 2 orta şekerli kahve söyledi, arkasından eski dostuna dönerek bugün yaşanan hadiseyle ilgili konuştu:

Aramızdaki KatilHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin