Satır arası yorumlarını unutmayın lütfen :) İyi Okumalar...
Kapının tıklatılmasıyla açtı gözünü Azer. Günlerdir uyuyamamanın acısını sevdiği kadına sarılıp uyuyarak çıkarmış olmanın huzuru vardı içinde.
Kolunda yatan Karaca'ya çevirdi bakışlarını. Yüzüne bir az olsun renk gelmişti ama gözaltları hala mosmordu. Biraz daha uyusun diye ses etmedi Azer. Hem saat 1 bile olmamıştı daha.
Kapının bir kez daha tıklatılmasıyla usulca kalktı yerinden, kapıyı açarak dışarı çıktı. Annesi karşısında duruyordu. Karaca'nın sesini duymak için kapıyı kapatmadı. Karaca uyanmasın diye yaşlı kadını sırtından yönlendirerek aşağı indiler."Ne oldu oğlum? Nası iyi mi Karaca?"
"Olacak ana olacak merak etme. Daha iyi olacak."
"En sevdiği çorbayı yaptım ona, bi deri bi kemik kalmış zavallı kızım."
"Abi! Ne yapmışlar bu kıza? Ne demişler de bu hale gelmiş? Ben burda kendi kardeşlerimden ayırmadım valla şu hale geleceğini bilsem şerefsizim canımı verir yine yollamazdım."
"Şu hale geleceğini bilsem ben izin verir miydim gitmesine be Yılmaz'ım-"
Cümlesini çalan telefonun sesi böldü. Ekrana baktığında numaranın kayıtlı olmadığını gördüğünde Salih olabileceğini düşünerek açtı telefonu ama hiç beklemediği biri çıkmıştı.
"Azer?"
"Sultan hanım?"
"Evet, evet benim."
Karaca'nın burda olduğunu öğrenmiş olmasından korkmuştu Azer. Panikle kalktı ayağa, camın önüne doğru yürüdü.
"Buyrun niye aradınız?"
"Karaca için aradım. Hiç inkar etme Salih söyledi sana getirdiğini. Yanında mı? Durumu nasıl?"
"Yukarıda uyuyor. Doktor getirttim, baktı serum iğne ilaç artık ne gerekiyorsa verdi. İyi durumu başladı toparlanmaya."
"Ohh şükürler olsun. Karaca bir haftadır bir lokma yemiyor Azer. Sadece bi gece halka tatlısı istedi canı. Ondan da bir ısırık alabildi sadece-"
"Halka tatlısı mı?"
"Evet, neden?"
Anlık duraksadı Azer. Boğazındaki yumru geçsin diye birkaç kez yutkundu, dolan gözlerini kırpıştırarak ağlamasını durdurmaya çalıştı.
Karaca'nın ne yapmaya çalıştığını anlamıştı Azer. En güçsüz anında kendisiyle yaşadığı ana tutunmak istemişti Karaca. Kızın o halini düşünmek daha da üzdü adamı. Tam karşısındaki kadına cevap verecekken yukarıdan bir ağlama sesi duydu Azer ve Yılmaz. Azer merdivenlerden koşarken bir yandan da Sultan'a açıklama yaparak kapattı telefonu.
Peşinde Yılmaz'la odaya giren Azer Karaca'yı yere çökmüş, dizlerini kendine çekmiş bir vaziyette buldu. Azer soluna Yılmaz sağına yerleşerek Karaca'yla konuşmaya çalıştı."Karaca, güzelim iyi misin? Karaca noldu gülüm noldu söylesene"
"Yenge, yenge bak biz burdayız hadi, hadi kaldır kafanı."
Karaca saçında hissettiği Azer ve Yılmaz'ın dokunuşlarıyla kaldırdı kafasını.
"Ben, ben kabus gördüm. Ölüyordunuz hepiniz benim yüzümden. Sonra uyanınca seni de yanımda göremedim-"
Azer dizlerinin üzerinde yükselerek kızı göğsüne yasladı. Kız adamın kokusunu aldığı an daha çok ağlamaya başladı. Azer'in kollarında huzur buluyordu belki ama ağlarken Azer'in içindeki öfkeyi büyüttüğünün farkında değildi.
Karaca'sını bu hale getirdiği için bütün Koçovalıların kökünü kurutmak istedi Azer ama yapamazdı. Sayesine sığınan bu kız daha fazla üzülmemeliydi. Sonunda Karaca'nın sesleri azaldığında Azer uzaklaştırdı kızı kendinden. Yüzünü ellerinin arasına alarak alnından öptü. Önce kendi kalktı ayağa sonra da kızı kaldırdı.