Multimedya;
Yasemin Göksu|Aldı gitti
*
Hayatımda daha berbat ne olabilirdi ki? Her seferinde öncekinden daha kötü şeyler yaşıyordum. Her seferinde canım bir öncekinden daha çok acıyordu. Her seferinde direncim daha da azalıyordu. Her seferinde daha fazla ölmek istiyordum.
İnsan ölmek için dua eder miydi? Ben ediyordum. Günah mıydı bu? Günahsa bile ben bunu istiyordum. Ben artık gerçekten ölmek istiyordum. Hem belki ölünce canım bu kadar acımazdı. Daha 17 yaşındaydım ben. 17 yaşındaki bir insan için tüm bu yaşananlar çok ağır değil miydi?
Ben kocama değil onun erkek kardeşine aittim. Benim kalbim içerisinde kocamın erkek kardeşini bulundururken ben kocamın olduğu yatakta bulunuyordum. Bulunduğum durum hem benim hem de kocam için çok zor bir durumdu.
"Korkut sakın karışma!" diye yüksek sesle bağıran Kahraman yüzünden sıçradım. Gözlerim sımsıkı kapalıydı. "Ne demek karışma?" Korkut'un sesinin yüksekliği de en az Kahraman'ın sesi kadardı. Ben gözlerimi açacak bir cesarete sahip değildim.
"Karşındaki küçücük bir kız farkında mısın? O senin karın olabilir ama daha o bir çocuk. Her şeyden önemlisi o senin karın. Hiçbir şey ona el kaldırmanı geçerli kılmaz. Kendine gel abi. Onun nasıl korkuttuğunun farkına var." Korkut konuşurken gözlerimi açmıştım. Küçüktüm... Bunu bilen insanların olması çok iyi hissettiriyordu.
Kahraman başını bana çevirdi. Göz göze geldik. Islak gözlerimle ona bakıyordum. Korkuyordum. Babamın annemi dövdüğü gibi beni dövmesinden korkuyordum. Oysa ne kadar da iyi bir adam demiştim onun için. Bana bırak vurmayı sesini bile yükseltmez zannetmiştim.
Ama o da haklıydı. Duydukları kaldırabileceği bir şey değildi. Onun erkek kardeşine aşıktım ve o bunu anlamıştı. "Odaya çık." derken kolumu bıraktı Kahraman. Kolumu tuttum. Gerçekten çok acıyordu. Sanki tüm gücüyle benim kolumu sıkmıştı. "Belkıs!" demesiyle yerimden atılarak merdivenlere yöneldim. Korkut yine beni kurtarmıştı.
"Sakın bana soru sormayın." dediğini işittim. Herkes avluya toplanmış olmalıydı. O yüksek sese tüm köyün toplanması bile normal olurdu. Odaya girdiğimde kapının yanına çöktüm. Hüngür hüngür ağlamaya başladım.
"Allah'ım ne olur beni affet." derken başımı dizlerime yasladım. "Ben yaralı bir kızdım ve Korkut'un bana olan karşılıksız yardımına kandım. Sonra o da beni seviyor sandım. Bir ay boyunca sadece onu düşündüm... Ona kapıldım. B-bu benim suçum değil..." İç çekerek hıçkırdım. Ben ister miydim bunların yaşanmasını? Kimse istemezdi.
Her şey bir rüya olsaydı keşke. Belki gördüğüm en kötü rüya olurdu ama şu an bu durumda olmazdım. Her şeye rağmen gülümseyebilirdim. Yüreğim böyle çok acımazdı. Ya da kendimden bu kadar çok nefret etmezdim. Her şey çok daha iyi olurdu işte. Ama olmuyordu. Olmayacaktı da. Bunları ben yaşıyordum. Acıydı ama gerçekti. Zaten gerçekten hep acı olmaz mıydı?
Kahraman az önce durmuştu ama bu odaya girdiğinde duracak mıydı? Belki benden hiç yaşansın istemediğim şeyler isteyecekti. Belki beni bunun için zorlayacaktı. Onu tanımıyordum. Belki de bunu yapardı. İçim titredi. Çok korkuyordum. Tıpkı küçükken köyde kaybolduğumda korktuğum gibi korkuyordum. Zaten şimdi de kayıp değil miydim? Bu odada, bu koskoca konakta ben kayıptım. Doğruyu bulamıyordum.
Kalbim korkudan öyle çok hızlı atıyordu ki bir anda dursa şaşırmazdım. Ne olacaktı şimdi? Kahraman artık beni karısı olarak yanında barındırmazdı. Benim gidecek bir yerim yoktu ki. Babamın evine dönemezdim. Bu benim ölümüm demek olurdu. Hıçkırarak kafamı kaldırdım. Karşıda bir ayna vardı. O aynada şu anki halimi görüyordum. Öyle bitkin öyle bitmiş... 17 yaşında bir çocuk böyle bir görünümü hak etmezdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
CAN SUYU
Teen FictionKaderin oyunlarının içine düşmüş birden fazla can. Canı acıyacak birçok insan. Bolca hüzün, korku, az biraz da mutluluk. Ama sonucu çokça sevgi. * Dram-3 (04.09.21) Tarih-1 (07.09.22)