En sevmediğim şeylerin başını bu yoldan geçmek alıyordu. En az benim kadar yanımda oturan Korkut'un da bu yolu sevmediğini biliyordun. İkimiz de bu yolu aşıp geçene kadar tek kelime konuşmamıştık.
İkimizin de tek düşüncesi Kahraman'dı. Bunu birbirimize söylemesek de farkındaydık.
Onu bu yolda kaybetmiştik. Üzerinden geçip gittiğimiz bu yolda bir canı bırakmıştık.
Kahraman'ın aklıma her gelişinde olduğu gibi şimdi de kabuğuma çekilmiştim. Ona karşı öyle büyük bir mahcubiyetim vardı ki ne zaman aklıma gelse hissedeceğim duygular karman çorman oluyordu.
Korkut'un kafasının içine giremesem de onun da suçlu hissettiğini biliyordum. Her ne kadar artık bana olan sevgisini hissetsem de Korkut abisinin eski eşi ile evlenmiş olmayı hâlâ tam kabullenemiyordu.
Kabullenebilecek gibi de değildi ki...
Üstelik şimdi daha da farklıydı. Karnımda ikimizin bebeği varken geçmiştik o yoldan. O bebek için çıkmıştık bu yola.
İçime derin bir nefes çekerek gözlerimi Korkut'a çevirip yüzüne çok kısa bir süre baktım.
Düşünceliydi.
Neler düşündüğünü sormak istedim ama cevap verse ikimiz de üzülürdük. Ki zaten o da cevap vermezdi.
Kahraman bize kızıyor muydu acaba? Daha da önemlisi üzülüyor muydu? Benim en başından beri Korkut'u sevdiğimi biliyordu ama yine de üzülüyor olabilir miydi?
Belki de mutluydu. Çok mu imkansızdı bu düşünce. Kardeşi ve benim mutlu anlarımı görüp mutlu olamaz mıydı? Hiç mi imkanı yoktu?
Kahraman bizim kötülüğümüzü isteyecek bir insan değildi. Ama yine de eşi ile kardeşinin mutlu oluşuna mutlu olabilecek birisi miydi? Bunu bilmiyordum işte. Buna bir cevap bulamıyordum...
Korkut'un parmaklarını elimde hissedince düşüncelerimden sıyrıldım. Onun yüzünü izlememe rağmen bana dönen yüzünü fark edememiştim. Derin düşüncelere daldığımda etrafımdan bihaber olabiliyordum.
Korkut bir şey söylemeden sadece gözlerime baktı. Onun da içi sıkıntı ile doluyken gözleriyle bana teselli vermeye çalışıyordu. Bu daha da üzgün hissetmeme sebep oldu. Bu hislerden ömrümün sonuna kadar kurtulamayacağımı anlamış oldum. Ne kadar mutlu da olsam, eskisi kadar ağlamasam da hiçbir şeyi atlatamayacaktım.
"Az kaldı değil mi?" diye konuştum. Sessizliğimiz son bulsun istemiştim. Korkut usulca başını salladı. Hastaneye gidip bebeğimizin kesinliğini öğrenecek olmanın heyecanını yitirmiştim.
O yol sadece Kahraman'ı kaybettiğim değil nefesimi de kesen bir yoldu. O yolda az kalsın kendi canımı da kaybedecektim ben. Karlar altında nefes alamaya çalışmamı, fısıltılarla zorla konuşmaya çalışmış olmamı daha dün gibi hatırlıyordum. Şimdiye kadar yaşamış olduğum en korkunç şeylerden birisiydi. Oradan canlı çıkmış olmam büyük bir şükür sebebiydi. Ama ben hiç şükredememiştim. Kahraman'ı kaybetmişken şükretmek hakkım değildi çünkü...
Bir süre sonra içinde olduğumuz araç durdu. Gelmiştik. Bindiğimiz araçtan indiğimizde etrafa baktım. Burayı tanıyordum. Bu hastaneye birkaç kez de olsa gelmiştim. Tanıdık hastaneyi gözlerimle süzerken Korkut hareketlendi. "Yürü hadi." dedi bana da.
Birlikte hastaneye girdikten sonra gideceğimiz doktorun odasını bulduk. Hastanede birçok insan vardı. Kiminin suratı asık, kimi üzgün, kimi de sinirliydi. Allah bilir herkes neler yaşıyordu. Bambaşka hayatlar görüyordum her baktığım yüzde.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
CAN SUYU
Novela JuvenilKaderin oyunlarının içine düşmüş birden fazla can. Canı acıyacak birçok insan. Bolca hüzün, korku, az biraz da mutluluk. Ama sonucu çokça sevgi. * Dram-3 (04.09.21) Tarih-1 (07.09.22)