Bölüm 7

56 30 4
                                    


     Nemden kabarmış ve dökülmüş duvar boyasının kötü görüntüsü, anlatılamayacak kadar pis olan zemini daha da çirkinleştirmekte. Rutubetten hakim olduğu odada, duvarda ki küçük delik ve döküntüler den içeri girmeye çalışan güzel güneş ışıklarından başka değerli hiç bir şey yok. Eski ve paslı kapıdan bakıldığında odanın sol köşesinde bir yatak görünüyor. Hayvan bağlasan durmaz sözünün somut karşılığı olan bu oda da olan bir adam var. İnce ve hafif uzun yüzlü,ince ağız ve kısa kirpiklerin bulunduğu küçük gözlerini tamamlayan kısa ve seyrek saçları olan,çelimsiz bir adam. Karnında ki sargı bezlerinin ise bir mikrop yuvasından farkı yok. Terlemiş ve ateşi yükselmiş olan bu adamcağızla kimse ilgilenmiyor. Kendi kendine mırıldanmaya başladı. Ateşi yüksek olduğundan kaynaklanıyor olsa gerek. Bu esnada üzerinde ki yırtık, kahverengi battaniyeyi ayakları yardımı ile aşağı çekti. Kurumuş ağzı ile sürekli yutkunmaya çalıştı ve bu zavallı adam Arif ten başkası değildi.

       Uzun zaman önce henüz çocukken,başarılı ve bir o kadar da,sahte bile olsa yardımsever ünvanı kazanmış bir iş adamı tarafından evlat edinildi.

Yıl 1983 -Kış Mevsimi-

  Küçük masum çocuk herşeyden habersiz, anne,baba ve minik,tatlı kız kardeşi ile akşam yemeği yiğiyordu. Her zaman ki gibi bulgur pilavı değil,güzel bir et yemeği var dı sofrada. Bu fakirlikte bunu nasıl aldıklarını düşünmüyordu bile. Daha önce hiç et yemediği için bu anın sadece tadını çıkarıyordu. Eski tüylenmiş ceketi ve yırtık pantolonunu rağmen küçük gözleri öyle parıldıyor,ince ağzı öyle gülümsüyordu ki ,onda ki mutluluğu ne yazarlar kağıda dökebilir,ne de ressamlar remedebilir. Ancak bu güzellik o kadar çabuk mahvolabilirdi ki,bu ana bir daha asla dönemez di. Ailesi ile kahkahalar atarak, sohbet ederek yemek yemeye devam ediyorlar dı. Onların böyle mutlu olduklarını gören babası ise içten içe ürkek bakışlarını gizlemeye çalışıyor du. Ailesini böyle görmek vicdanın da ki azabı a da olsa hafifletiyor du. Ara ara eski duvarlarının üzerinde ki kırık saati gözetiyor'du. Saat 08.30 u gösterdiğinde,elinde ki çatalı yere bırakarak ve karısına dönerek,göz yaşları içerisinde;

"Hakkını helal et. Sana,size çok kötü bir hayat yaşattım. Başka çarem yoktu. Yapabilirim sandım ama olmadı yapamadım. Affedin beni."

Kocasının söylediklerinden hiç bir şey anlamayan kadın,şaşkınlık içerisinde donup kalmıştı. Tam ağzını açıp bunların ne demek olduğunu soracağı anda pencereden içeri giren mermilerle hepsi çığlık çığlığa kaldı. İçeri giren mermilerden biri ilk önce kocasını isabet aldı. Kadın ve çocukları acı içinde çığlık atıyorlardı. Zavallı kadın oğlu Arif in odadan çıkmasına yardım etti. Küçük kızını da kucağına alıp çıkacakken sırtına isabet eden kurşun ile yere yığıldı. Annesini o halde gören Arif, gözyaşlarına boğularak "Anne!"diye bağırıyordu. Annesi,kendi canından tamamen vazgeçip,zorlukla bir kaç şey söylemeye çalıştı;

"Kaç oğlum,kaç! Kurtar kendini."

Ardından sesi kesildi. Arif hıçkıra hıçkıra ağlarken evin arka tarafında ki odaya doğru koştu. Pencereden çıktı ve arkasına bile bakmaya cesaret edemeden acı gözyaşları içerisinde kaçtı. Bir kaç dakika içerisinde sevdiği herkesi kaybetmişti. Kalbinde bu acıyı,küçük bedeni ile nasıl taşıyacaktı? Bilmiyordu ama böyle yaşamayı öğrenmek zorundaydı.

CELLAT "AYAZ"Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin