Aradan tam tamına 2 hafta geçmişti, hala İstanbuldaydık. Asaf ve ben baya baya iyileşmiştik. Acı günleri hızlı bir şekilde hayatımızdan postalamıştık. Sadece bebeklerimizin, ultrason resimlerini saklıyorduk. Ben buna hakkımın olduğunu düşünüyordum.
Tezgahta doğradığım salataları, tabağa koyarken arkamdan belime sarılan iki kol beni gülümsetmişti. Asaf dudaklarını boynuma bastırıp "günaydın güzelim. Neden erkencisin."
"bilmem, sadece uyanıp kendimize kahvaltı hazırlamak istedim."
Ellerini tişörtümün içinden geçirip, tenimi okşadı. "ama ben yaramazlık yapmak istiyordum."
Sırıtıp, ellerimi tezgaha yerleştirdim. "hımm, aslında fena fikir değilmiş ama bugün bir sözün vardı. Hemen kahvaltımızı yapıp çıkmak istiyorum."
"pekala." diyip ellerini karnımın üzerinden çekti. Artık eskisi kadar karnım ağrımıyordu. Yara izimde iyiden iyiye geçmişti. Asafın yarası ise, benden çabuk iyileşmişti. Bir tek izi kalmıştı.
Masaya oturup, kahvaltımı ederken Adamıma baktım. O somurtuyordu çünkü gideceğimiz yere hiç gitmek istemiyordu. Bana bakıp "gülme." dedi. Güldüğümün farkında bile değildim. Dirseklerini masaya koyup "aslında lunapark hiç eğlenceli değil. İstersen ben sana evde eğlence yaratırım."
Elimi yanağına koyup, yüzüme yayılan gülümsemeyle "bak adam, eğer bugün lunapark'a gidersek sana söz, istediğini yapacaksın."
"o ne öyle ya, seni mal olarak kullanmam. Bu dediğin o manaya geliyor."
Sırıtıp, iki elimi de yanağına koydum. Dudağına küçük bir buse kondurduktan sonra "pekala o zaman benim sana akşam bir sürprizim var diyelim."
Biz o günden sonra değerimizi daha iyi anlamıştık. Asla birbirimizi kıracak şeyler söylemiyorduk. Hatta ergen aşıklar gibi olmuştuk. Açıkçası bu İstanbul'daki günler bize yaramıştı. Bazen içimden acaba Mardine gitmesekmi diyordum. Açıkçası bu konuyu Asafa açmayı düşünmüştüm. Ama ne düşüneceğini kestiremiyordum. Benim için tamam der, ama ya içinde bi burukluk kalırsa diye korkuyordum.
Parmaklarını kolumda gezdirip "bazen çok tehlikelisin kadın." diyip yanağıma büyük bir öpücük kondurdu.
Kahvaltımız güzel sohbet eşliğinde bitmişti. Hemen yukarıya çıkıp, kendime kıyafet baktım. Açıkçası lunaparka etekle gitmeyi düşünmüyordum. Rahat bir şeyler baktım.
Bulduğum kombine gülümsedim. Elbiseleri yatağa atıp, teker teker üzerime geçirdim. Kendimi bir süre aynadan süzdüm. Lacivert bol kot pantolon, beyaz düz dar bir tişört, kapalı hardal rengi bir gömlek ve beyaz conversilerimi çok sevmiştim.
Hemen makyaj masama oturdum. Makyaj yapmak istemiyordum. Onun için sadece dudağıma nemlendirici sürüp saçlarıma geçtim. Zaten düz olan saçlarımı arkaya doğru atıp tam ortadan ayırdım. Kenardaki parfümü elime aldığım an odaya Asaf girmişti. Bana kaşlarını çatıp baktı. Somurtup parfümü yerine bırakmıştım. Asaf hep benim kendime has kokumu sevdiğini ve onu başka kimyasallarla karıştırmamı istemiyordu.
Arabaya bindiğimiz an, Asafa dönüp "adam." dedim.
Gülümseyip bana saniyelik bir süreyle baktı. Sonrada yola dönüp "efendim kadın."
Munzurca gülümseyip "şimdi lunaparka gidiyoruz. Ama sen hiçbir şeye binmeyeceksin değil mi?"
Kafasını olumlu anlamda sallayınca somurtup "bende akşam ki sürprizimden biraz kısarım be adam. Resmen modumu düşürdün."
Birden bana bakınca sırıtmak istedim ama somurttum. Çünkü oyun oynadığımı anlardı. "pekala, bir kaç tanesine binerim. Ama istediğim olacak, ısrar etmeyeceksin."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ELVAN ERSAN
FanfictionElvan silahın önünde duruyordu. Karşısındaki adam kadına dikkatlice bakıp tüm konağı yerle bir edecek kadar sert bir şekilde kükreyip "çekil kadın. Yoksa sende ölürsün." diye bağırdı. Herkes korktu ama Elvan Ersan korkmadı. O sadece Allahtan korkar...