İyi okumalar minik ailem!
Bölüm içerisinde mümkün olduğunca kıyafetlerini sizinle paylaşıyorum ki görüntü zihninizde daha iyi canlansın. Rahatsız olan varsa buraya bildirebilir. ^-^
Sarı yaprakların örttüğü yolda yan yana yürüyorduk. Konuşmamız gereken konular vardı. Bir yerden başlaması gerekiyordu ama sanki hiç umrumuzda değilmiş gibi öylece yürüyorduk. Halimden şikayetçi de değildim. Temiz havanın yanı sıra burnuma dolan bir koku da onun parfümüyken şikayetçi olmam inkansızdı zaten. Çoğu erkeğin parfümü ağır kokarken onunki ferah ve hoş bir kokuya sahipti. Ya da sadece bana öyle geliyordu.
Adımlarımız bir kafenin önünde durduğunda beni köşedeki bir masaya yönlendirip bir şeyler sipariş etmeye gitti. Normalde bunu başkası yapsa fikrimi almadığı için kaba olduğunu düşünebilirdim ama o yapınca mutlu bile olmuştum. Onun kendi beğenisiyle getirdiği bir şeyi içme fikri hoşuma gitmişti. Birkaç dakika sonra elinde kahverengi bir tepsiyle karşımdaki sandalyeye oturdu. Bardaklardan birini bana diğerini de kendine alırken içinde iki tane kruvasan bulunan tabağı ortaya koydu. İçerisinde Americano bulunan bardağa gözlerimden kalp fışkırtarak baktım. Kahvenin her türlüsüne aşıktım ama sert ve şekersiz olduğunda ayrı bir tapıyordum. Burnumda tüten türk kahvesi kokusunun hüznüyle dudaklarıma götürdüğüm kahveden bir yudum aldım. Yüzümde olan bakışlarını hissettiğimde gözlerimi usulca gözlerine çıkardım. Konuşmak istiyor da konuşmaya nereden başlayacağını bilemiyor gibiydi. Ben seve seve bu görevi üstlenirdim.
"Eee, anlat bakalım komutan. Yanımdan niye öyle alelacele ayrıldın?"
Cevabını Enes vermiş olsa da ayrıntı istiyordum. Belki de sadece onun bana bir şeyler anlatmasını istiyordum. İkisi birden gayet mantıklı seçeneklerdi.
"Enes anlatmış zaten mesleğimin ne olduğunu. O gün yanındayken bir haber aldım." Tereddüt ederken gözlerimin içine baktı. "Bu bilgiyi sana söylemem ne kadar doğru bilmiyorum ama sana güvendiğim için söyleyeceğim. Sınırda karakolumuza baskın yapıldı. Dört şehidimiz var." Gözlerini kapatıp yutkunduktan sonra bir süre bekledi. Gözlerindeki hüzün benim de gözlerime karıştı. Ona bunu anlattırdığım için kendimi kötü hissederken, "Anlatmak istemiyorsan sorun değil, gerçekten," diye mırıldandım.
Başını yavaş yavaş iki yana salladı. "Bunları sana anlatmak zorunda olmadığımı biliyorum. Fakat o gün seni orada boş yere bırakıp gitmediğimi bil istiyorum. Oradaki durumu bastırmak için bir ekip hazırlamam istendi. Kısa sürede sınıra gittik."
"Bir aksilik olmadı değil mi?" İçimde yeşeren endişe tohumlarını bastıramadım. Bir yerine bir şey oldu mu, bir kayıp daha verdiler mi düşüncesi sol yanıma bir ateş gibi düştü.
Yüzümü uzunca bir süre inceledikten sonra "Hayır," dedi. "Bir şey olmadı merak etme."
İçim rahatlarken konuyu değiştirmem gerektiğini hissediyordum. Aklıma gelenle telefonumu çantamdan çıkarıp eline uzattım. Anlamadığını belirten bir ifadeyle yüzüme bakınca "Numaran," dedim. Öyle utanıp çekinecek biri değildim. Bir numara için neler çekmiştim!
Dudaklarına bir sırıtış yayılırken numarasını tuşladı ve bana uzattı. Numarayı ekle seçeneğine basıp Komutan diye kaydettim. Numarasını ararken bir yandan da sırıtıyordum. Komutan diye kaydetmek hoşuma gitmişti.
'Bundan sonrası Aşkım, Hayatım...'
İğrençleşme ya!
Çaldırdıktan sonra kapatıp onun beni kaydetmesini bekledim. O da kaydedince kruvasanımı elime alıp küçük bir ısırık, tabii ki demeyeceğim, kocaman bir ısırık aldım. Çikolatalı almış olması beni mutlu etmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ya Sonra?
RomanceEn büyük aşklar nefretle başlar klişesi yok! Aileler şirket bağlamak için görücü usulü evlendirmiyor! Kızımız kötü, oğlanımız playboy değil! Hayatına uzun zamandır kimseyi almamış iki işkolik birbirini bulunca ne mi yapar? Ya gözdeki perdeler kalkar...