Multimedya: Ayşen
Şu kızı güzel yapmak istemiyordum ama hayat işte. Neyse. Pis Ayşen!
İyi okumalar!
"Söyle ona Sebastian! Ağzımı açtırmasın, kalbini kırdırmasın akşam akşam. Eğer bir derdi varsa gelsin burda konuşsun. Öyle atıp tutmasın arkamdan!"
Popomu sağa sola kıvırtıp zıplaya zıplaya elimdeki bordo kazağı dürdüm. Yanımda ses bombası getirdiğim için aynada kendimi alnımdan öpmeyi düşünüyordum. Yoksa müziksiz asla temizlik yapmazdım. Alaz akşam geleceğim diyince odamın içine sıçtığım aklıma gelmiş, biraz uyuduktan sonra da temizliğe girişmiştim. Sonuç olarak oda pırıl pırıl olmuştu. Popom azıcık küçülmüştür diye düşünüyordum. Bence küçülmeliydi! Dürdüğüm kıyafetleri de dolabın içerisine koyup yatağın üstüne koşturup atladım. Tabi hızımı alamayıp kafamı komidine geçirince çığlık atıp yatakta debelenmeye başladım. Gözümün önünde galaktik ışıklar dönüyordu resmen. Ay beyin kanaması falan geçirmiyorumdur inşallah. Elim kafamda paytak paytak buz dolabına yürüyüp jeli aldım. Kafama bastırırken sızlamasıyla dolan gözlerimi kırpıştırdım. Elim dursa götüm durmuyordu resmen. Yine bir sakarlık yapmadan iş bitirememiştim. Allah'tan hastahane sahibimiz cömert herifti de bütün ekibi süit odaya yerleştirmişti. Artık buz istemek için aşağıya inerken asansör kazasında falan geberir giderdim.
Acısının hafiflemesiyle buzlu jeli tekli koltuğa fırlatıp üstümü değiştirmeye gittim. Siyah bir taytın üstüne krem rengi bol sweatshirtümü geçirip saçlarımı da kafamı acıtmadan ev topuzu yaptım. Alaz geliyor diye tuvalet giyecek halim yoktu ya. Pijama giymediğime şükretsindi. Rahatlık önemliydi. O gelene kadar vakit geçsin diye yatağıma oturup kitabımı aldım elime. Biraz okursam vakit hemencecik geçer giderdi.
Saat gece yarısına yaklaşırken oda kapımın tıklatılmasıyla ayağa fırladım. Aynanın karşısına koşturup yüzümde gözümde bir şey var mı diye baktıktan sonra kapıya gidip açtım. Gözlerim direkt o güzel gözleriyle buluşurken üstünü şöyle bir süzdüm. Lacivert bir kot pantolonun üzerine siyah sweatshirt giymişti. Ayaklarında siyah spor ayakkabısı bileğinde ise siyah deri bir kol saati vardı. Giyim zevki yine beni büyülerken içeri buyur ettim. "Hoş geldin." İyi röntgenledim valla.
Gülümseyerek içeriye adımladı. "Hoş buldum." Beni gördün tabii hoş bulacaksın. Ehehehe.
Elindeki şarap şişesi ve çilek poşetini bana uzatıp "Bunları aldım gelirken. Nereye koyayım?" dedi. Poşeti ve şişeyi alıp televizyonun önündeki sehpaya bıraktım. İki kişilik koltuğu elimle gösterirken "Otursana," diye mırıldandım. Bu kanaması olduğu anı saymazsak onu ilk odama alışımdı.
27 küsur yıllık hayatımda da odaya ilk erkek atışım. Hayırlara vesile olsun o zaman. Şimdi diyenler olacaktır elin adamını ne diye odana alıyorsun diye. Alaz iyi birisiydi ve ona güveniyordum. Çünkü güvenmek için zaman geçmesine inananlardan değil o güveni hissettiği an güvenenlerdendim. Ve Alaz'layken o güveni tüm hücrelerimde hissediyordum. Hem asıl o benden korkmalıydı. Uslu çıtı pıtı hanım evladı çocuktu neticesinde. Ben bu konuda kendime hiç güvenmiyordum. Şeytan Elvin'le bir beşlik çakıp masanın üstündeki çileklere göz attım. Şimdi bir fondü yapsak güzel olmaz mıydı? Ağzımın akan suyunu şilup diye içime çekip buz dolabından çikolata aldım. Raftaki kaselerden birisine kırarak koyduktan sonra Alaz'ın önündeki sehpaya bıraktım. Sol elim belimde işaret parmağımı dudağıma götürerek düşündüm. Mum bulabilir miydik ki odada. Tek eksik oydu.
"Alaz sence odada mum var mıdır? Fondü yapalım."
Alaz da ayaklanırken şöyle bir etrafa bakındı. "Vardır bence ya. Ararsak buluruz."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ya Sonra?
RomanceEn büyük aşklar nefretle başlar klişesi yok! Aileler şirket bağlamak için görücü usulü evlendirmiyor! Kızımız kötü, oğlanımız playboy değil! Hayatına uzun zamandır kimseyi almamış iki işkolik birbirini bulunca ne mi yapar? Ya gözdeki perdeler kalkar...