Multimedya: Egehan
İyi okumalar!
1 hafta sonra...
"Elvin, gözünü seveyim benim nöbetlerimi şu kadınla çakıştırma. Hastayı uyutamayacak diye üç buçuk atıyorum! Kadının aklı fikri oynaşta ya." Kolunu omzuma atıp kafasını yüzümün önüne getirdi. "Hı? Olmaz mı? Yap be şu kardeşine bir güzellik."
Acındırmaya çalıştığı suratıyla gözlerimin içine bakarken kendimi tutamayıp güldüm. Ben ondan iki yaş büyük olmama rağmen benden baya uzun olsa da büyümeyi unutmuş bir şebek gibi gözüküyordu şu an. Sağ elimle sol yanağını sıkıp "Oy oy," dedim. "Yazık sana Mert'im ya. Çok üzüldüm bak, görüyor musun?" diyip büzdüğüm dudaklarımla yüzümü gösterdim. "Ama şöyle bir şey var ki Ayşen nöbetlerinde seninle denk gelmezse, hepsi benimle çakışır. Ben yanıyorsam sen de yanacaksın bebeğim. Üzgünüm."
Omzumdaki kolunu çekerken homurdanıyordu. "Acımasız, kalpsiz, kötü arkadaş, ırz düşmanı!"
"Hoşt ulan!" diyip kafasına geçirdim. "Hocanla nasıl böyle konuşursun? Şikayet ederim çocuk seni!"
"Hep tehdit et zaten beni. Gücün bir tek bana yetiyor." Hafif uzun dümdüz saçlarını savurtup önden önden yürümeye başladı. Bir de triplenmiyor muydu, deliriyordum. Ayşen'den tek nefret eden ben değildim. Benden sonra sırayı Mert çekiyordu. Ben çakma sarı saçlarından nasibimi alıyorsam, Mert de eşek gibi alacaktı. Anca beraber kanca beraber değil miydi sonuçta?
"Ay ben de diyordum ki öğle arası şu karşıdaki güzel restorana gideriz, Mert ile iki lafın belini kırarız. Ama birileri bana küstüğüne göre Melek hemşireyi davet edeceğim."
Soyunma odasına girip önlüğümü çıkarırken paldır küldür sesler geldi arkadan. Kapanan kapının sesiyle nefes nefese kalmış minik asistanın sesini duydum. "Hangi çılgın sana küsecekmiş şaşarım! Kükremiş sel gibiyim Melek'in saçını başını yolar kaçarım!"
İstiklal marşından alıntı yapmasına mı gülsem, yemek lafını duyunca depar atmasına mı karar veremeden ağzımdan çıkan kahkaha odayı doldurdu. Onu nasıl ikna edeceğimi bildiğim için gurur duydum kendimle.
Çok vakit kaybetmeden önlüklerimizi asıp montlarımızı giyindik ve hastahanenin hemen karşı caddesindeki restorana geldik. İtalyan mutfağıyla meşhur bir yer olduğunu Semih Bey'den duymuştum. Bu yüzden gelen garsona hiç düşünmeden pizza ve kola siparişimi verdim. Mert de aynısını isteyince garson menüleri önümüzden alıp gitti.
Kazağımın kollarını dirseklerime çekiştirirken Mert'e diktim gözlerimi. "Eee, Ahmet amcamla Gül teyzem ne yapıyor? Sağlıkları yerinde inşallah."
Gül teyze ve Ahmet amca, Mert'in annesiyle babasıydı. Mert'in ataması Balıkesir'e çıktığı ilk aylarda ziyarete geldiklerinde tanışmıştık. Kayserili oldukları için Gül teyze her geldiklerinde mantı açar, akşam yemeklerine beni de çağırırdı. Mantı zaten ayrı bir yana, etli pideyi de harika yaptığı için favorimdi.
"Çok iyiler. En son aradıklarında sana selam söylemişlerdi de balık hafızalı olduğum için unutmuşum. Asıl Sevilay Sultanla Hakan amca nasıl? Evlen diye zorlamaya devam mı?"
Son cümlesinden sonra bir de gülünce ağzının ortasına bir tane geçirmek istedim. Annem sağolsun boş ağızlılığını her yerde yaptığı için cümle alem bana koca aradığını biliyordu. Hayır evde kalmış da değildim. Gören de kırklarımın sonuna geldim sanardı. Oflayıp kollarımı göğsümde bağladım. "Sorma ya, kadın nefes almaktan vazgeçer beni evermekten vazgeçmez. Turşunu kurdum diyor bir de, bol acılıymış. Torun torun diye tutturdular, hani kocam var da sanki ben çocuk yapmıyorum."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ya Sonra?
RomanceEn büyük aşklar nefretle başlar klişesi yok! Aileler şirket bağlamak için görücü usulü evlendirmiyor! Kızımız kötü, oğlanımız playboy değil! Hayatına uzun zamandır kimseyi almamış iki işkolik birbirini bulunca ne mi yapar? Ya gözdeki perdeler kalkar...