Taksi Dış Hatlar – Gidiş terminaline yaklaşınca ilerideki yoğunluğu gören Bade inmek istediğini söyledi. Yürümek havaalanının kapalı alanına girmeden biraz olsun rahatlamasını sağlayabilirdi. Hem acil durum sigarasına da ihtiyacı vardı. Taksici bu durumdan memnun olmuş gibi hemen terminal binasının başlangıcında sağa çekti. Bu telefonu bipleyip duran suratsız müşterisinden bir an önce kurtulmak istiyor gibiydi. Bade parasını ödeyip adama teşekkür ederken gülümsedi. Adam kibarlıktan gülümsediğini anlamış olacak başını he he der gibi sallayıp, bagajlarını indirdi, koşar adım aracına bindi.
Bade soğuk içine işlerken etrafına bakındı. Terminal binası bembeyaz örtünün altına saklanmıştı. Kar döne döne yağıyor, havaalanının her zamanki gürültüsünü de yolları örttüğü gibi örtüyordu. Etrafta o kar sessizliği dedikleri sessizlik hâkimdi. Çantalarını alıp girişe doğru birkaç adım atmıştı ki vazgeçti. Geri dönüp binadan uzaklaştı, kar şimdi daha da çoğalmış gibiydi. İlerideki sokak lambası gözüne takıldı. Kartpostallardakine benzer bir manzaraydı bu, ışığın aydınlattığı alanda kar taneleri tıpkı bir kar küresindeymiş gibi, aşağı yukarı sağa sola uçuşup duruyordu. Rüzgâr etraftan sürüklediği kar tanelerini getirmiş, direğin altında bir tepecik oluşturmuştu. Direğin aydınlığına sığındı, çantalarını karlı kaldırıma rastgele bırakıp kafasını kaldırdı, gökyüzüne baktı. Sanki başının üzerindeki gece ufalanıyor, onu, utancını, acılarını, gözyaşlarını gömüp saklamak için uğraşıyordu. Tamamen görünmez olana kadar kalmak istedi bu karın altında.
Esen rüzgârla ürperdi. Üşüyor olmasına rağmen kırmızı deri eldivenlerini çıkarıp cebine sokuşturdu. Diğer cebinden sigara kutusunu aldı, içinden bir tane çekip mantosunu siper ederek yaktı. Sigaranın ilk dumanını üflerken başını yine gökyüzüne çevirdi. Karanlık gökyüzünden düşen karları seyretti bir süre. Yaz gecelerinde saatlerce yıldızları izlerdi, Engin ona bir gün yıldızları alacağını söylemişti. Gülmüş, nasıl yapacağını sormuştu. Işıkların olmadığı bir yerde ev alacağını, orada yaşlanacakları sözünü vermişti. Bu da olurdu, yıldızları almış kadar olurdu.
Birlikte yaşlanacaklardı! Engin hep bunu söylerdi. Bu fikre alışmıştı, yadırgamıyordu. Onunla yaşlanmak düşüncesi hoşuna bile gidiyordu. Ve bir gün onu başka bir kadının kollarında inlerken göreceğini hiç mi hiç düşünmemişti. Sigarasından bir nefes daha çekti içine. Dumanını dışarı verirken içindeki sıkıntıları, hayal kırıklığını, kaybettiği geleceğini de üflemek istedi. Olmuyordu, ne yaparsa yapsan kendini hiçbir şey olmamış gibi arındıramıyordu Engin'li düşüncelerden.
Telefonu çaldı. Cebinden çıkarıp baktı.
Engin Arıyor...
"Lanet olsun sana!" diye haykırdı gecenin sessizliğinde. "Lanet olsun! Lanet olsun!"
Sessizliği yırtarcasına çalan telefonu, sesini bile kısmadan cebine soktu. Telefon hala boğuk boğuk çalarken artık daha fazla güçlü duramadığını fark etti, karın ortasında dizlerinin üzerine çöküp hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı. Ağladıkça hem kendine kızıyor hem de hıçkırıklarını durduramıyordu. Başını ellerinin arasına alıp o elektrik direğinin altında küçücük kaldı. Kar üstüne üstüne yağarken öylece durdu.
Neden sonra kendini toparladığında kalbi hala sızladığı için kendine kızdı. Bunu hak etmiyordu, ona değer vermeden, saygısızca aldatan bir adamın arkasından ağlamak istemiyordu. Önünde kocaman bir hayat vardı ve bu hayatı Engin olsun ya da olmasın en iyi şekilde, mutlu olarak yaşamak kendine karşı en büyük sorumluluğuydu. Ayağa kalktı, mantosunu silkeledi, üstünü başını düzeltti. Şapkasını çıkarıp saçlarını açtı. Gevşeyen topuzunu yeniden yapıp şapkayı taktı. Elleriyle gözyaşlarını silip yüzüne çeki düzen vermeye çalıştı. Şimdi kendini biraz daha iyi hissediyordu. Yere düşen sigarasını alıp çöpe atmak için etrafına bakındı. Çöp kutusu ararken az ileride terminal binasının yan duvarına yaslanmış ona doğru bakan birini fark etti.
Sanki soğuk onu hiç etkilemiyormuş gibi iki eli ceplerinde, sırtını duvara yaslamış, yağan karın altında öylece duruyordu. Gözlerinin üzerine kadar inen kapüşonu yüzünden bakışlarını göremiyordu ama onun her şeyi gördüğüne emindi. Of, bir yabancının gözlerinin önünde çığlık çığlığa ağlamıştı. Ne düşünüyordu ki!
Telaşla sağa sola bakındı, utanıyordu, hem de çok utanıyordu, kendi etrafında ne yapacağını bilemeden döndü. Kar yumuşamış, artık lapa lapa yağmaya başlamıştı. Elini yine cebine attı, bir sigara daha çıkarıp dudaklarının arasına sıkıştırdı. Sigara son günlerde en çok sığındığı şey olmuştu. Çakmağını çaktı, yanmadı, bir daha denedi, bir daha, bir daha... Lanet çakmak niye yanmıyordu ki! İşte şimdi yine ağlamaya başlayacaktı.
Kar gıcırtılarıyla karışık, yumuşak ve telaşsız adım seslerini işittiğinde mantosunun yakasını kaldırmış, çakmağı o kuytuda yakmayı deniyordu. Ayaklarının dibine bırakılan büyükçe bir sırt çantası gördü, hemen yanında da bir çift bot. Bakışlarını kara gömülmüş botlardan yukarı doğru kaldırdığında elindeki çakmağı uzatan adamı gördü. Başı öne eğik olduğu için yüzünü tam göremese de kapüşonun altından bakan mavi gözlere takıldı. İfade yoktu gözlerinde, sadece bakıyordu. Yakından, çok yakından.
Titreyen eliyle uzanıp çakmağı aldı, sigarasını yakmak için elini siper edip çakmağı çaktı. Sigarası yanınca geri verip teşekkür etmek için adama döndü. Ama çantasını sırtına atmış, terminale doğru yürüyordu adam. Yağan karın altında hafif bir salıntıyla yürüyen güçlü bir beden. Salaş kargo pantolonunun paçalarını botların içine sıkıştırmış, birkaç kat üst üste giydiğini belli eder şekilde montunun altından tişört ve hırkasının etekleri sarkıyordu. Geniş omuzlarında ve kapüşonun üzerinde parça parça kar vardı. Uzun süredir o karanlıkta duruyor olmalıydı. Kahretsin! Her şeyi görmüştü besbelli.
Adamı terminal kapısına varıncaya kadar izledi. Kokusu hala burnundaydı. En sevdiği kokulardan biriydi bu, hafızasını zorladı, yasemin kokusunu andırıyordu. Kendi parfümü gibi... Bvlgari... Kesin, ama erkeğin kendi kokusuyla karışmış, daha da egzantirik olmuştu. Sigarasını söndürdü, çantalarını yüklendi. Adam çoktan gözden kaybolmuştu ama gidip aklına düşen bu kokuyu biraz solumak istedi. İçeride Bvlgari standı vardı, hem uçağa daha saatler vardı ve yapacak daha iyi bir işi de yoktu.
Bade fark etmese de Engin aklından çıkıp gitmiş yerini o kokusu kadar gizemli adam almıştı. İçten içe tekrar karşılaşmayı istediğini biliyordu.
Beğendiyseniz bir yıldız rica edebilir miyim?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MAVİ
ChickLitBade hayal ettiği hayatı yaşıyordu. Onu çok seven bir sevgilisi, birlikte yaşadıkları kutu gibi bir evi, yayınlanmış ve biri de dizi olmuş beş kitabı ve artık hedef kitlesinin bildiği bir ismi vardı: Bade Değer En iyi zamanların çocukluktan beri ayr...