Minnet - Bölüm 26

157 17 4
                                    

"Kara Sevda! Öğrendiğim ilk Türkçe kelimeler olsun, ne anlamını unutayım ne de bu anı," dedi Julyo. Karşısında oturan Bade'ye doğru eğilip elini avucunun içine aldı, alnına bir öpücük kondurdu. "Peki ya sen Bella, senin kalbinde bir kara sevda var mı?"

Bade derin bir soluk alıp Julyo'nun safir gözlerine baktı. Sevda! Hiç tutulmuş muydu bu büyüklükte bir aşka? Bırak sevdayı, aşık bile olmamıştı ki! Engin'i düşündü, iyi bir insandı, iyi davranmış, hep hoş tutmuştu Bade'yi, sevgisini de göstermişti hiç çekinmeden. Dört yıldır yanındaydı, ne bir kavga, ne bir kötü söz... Bunlar yetmişti Bade'ye, daha fazlasını istememişti. Kalbinde bir boşluk vardı, içinde bir özlem, tutkuya, aşka dair. Ama aşk mı, huzur mu demiş, huzuru seçmişti Engin'in yanında. İçinde hapsettiği tutkuyu kelimelere dökmüş, aşk romanları yazmıştı sayfalar dolusu. Hiç aşık olmadan hem de!

Şimdi dünyanın bir ucunda yaşayan yabancı bir adamın mavi gözlerine bakarak aşk hayatını sorguluyordu.

"Kara sevda çok güçlü bir duygu," dedi, yutkunup devam etti. "Yirmi birinci yüzyılda, tüketim odaklı bir yaşam sürüyoruz, bence sevdalar da bundan nasibini aldı, kolay seviyor, kolay kavuşuyor ve kolay yok ediyoruz sevgi sandığımız kırıntıları. Bazen değil sevdaya tutulmak, aşık bile olmadan yaşıyoruz ilişkilerimizi. Öte yandan aşkın gerçekliği tartışılmaz ama çok az, sadece şanslı insanlar yaşıyorlar bu duyguyu. Ben onlardan biri değilim galiba."

"Ti chiederò di amarmi per favore mia bella, belki senin şansızlığın benim şansımdır, beni sevmeni istesem?"

Bade duyduklarının şaşkınlığıyla ne diyeceğini bilemez bir şekilde baktı adama. Her zaman mantığıyla hareket eder, duygularını öne çıkarmaktan, mantığının önüne geçirmekten hep korkardı, adımlarını temkinli atar, rüzgâra bırakmazdı kendini. Şimdi deli gibi çarpan kalbinin gürültüsünden 24 saatte aşk mı olur, sevdaya mı düşülür diye uyaran mantığını duymuyordu. Çalan telefonu imdadına yetişti.

"Annem arıyor," dedi Julyo'ya sessiz olmasını işaret ederek. Bir yandan da annesine görüntülü aramayı öğrettiği güne lanet ediyordu. Yüzüne şirin bir ifade takınıp açtı telefonu.

"Annem?"

"Hiç şirinlik yapma, ne yaptın, aradın mı çocuğu, düzelttiniz mi durumu?"

"Anne sen bu işe karışmasan, bilmiyorsun ne olup bittiğini, bana güvensen, ben doğru olanı yapıyorum, buna bir inansan, nasıl olur?"

"Kızım, biz sana hep güvenmedik mi, hep arkanda durmadık mı? Şimdi de sen bizi dinlesen, büyükler bilir bu işleri. Sizin gibi fevri hareket etsek evlilik mi kalırdı şimdiye, bak babanla 30 yılı devirdik. En ufak anlaşmazlıkta kestirip atsaydım böyle mi olurdu, biz kavga etmeyi bilmiyor muyuz, terk edip gitmeyi bilmiyor muyuz?"

"Anne bir soluk al Allah aşkına, bu ne ya, bak seni kırmak istemiyorum ama benim şu an kimsenin aklına ihtiyacım yok. Bir karar verdim, arkasında duracağım. Karışma lütfen, yalvarırım karışma."

"Ah benim emeklerim, kızım ben kimse miyim, akıl mı veriyorum sana, tek derdim doğruları göstermek. Kimse mi oldum ben şimdi, ha?"

"Madem doğrular derdimiz, sen de öğren o zaman anne. Siz kırılmayın, üzülmeyin diye susuyordum. O Engin şerefsizini durduk yere bırakmadım ben."

"Şerefsiz deme çocuğa, ağzını bozarak temize çıkmaya çalışma."

"Anne, bir sus da dinle. Engin'i bir kadınla yatakta yakaladım ben. Ne yapayım, yok mu sayayım gördüklerimi. Unutayım mı anne?"

Annesinin şaşkın yüzüne baktı telefon ekranından, donmuş kalmıştı. Söyleyince rahatlamıştı biraz, belki de annesi sustuğu için rahatlamış hissediyordu.

"Anne? Annecim, sen bana güven, lütfen bu konuyu da Engin'i de unut artık. Üzme kendini, babama da düzgün bir şekilde açıkla, üzülmesin, ikiniz de üzülmeyin, ben üzülmüyorum çünkü."

Annesi hala şaşkın şaşkın bakıyordu. Daha fazla uzatmamak için "Öpüyorum anne," deyip kapattı telefonu.

Onu meraklı gözlerle izleyen Julyo'ya bir açıklama yapmak zorundaydı. Ama Julyo iki parmağını dudaklarına koyup susturdu onu.

"Canını sıkan şeyler var, farkındayım ama bana anlatmak zorunda değilsin. Ne zaman ne kadarını anlatmak istersen dinlemeye hazırım. Ama mecburiyetten değil, sadece istediğin zaman..." dedi.

Bu adam gerçekten ona hediyeydi.

"Geldik Bade kızım," dedi Ayhan abi, arabayı restoranın otoparkına çekerken.

"Teşekkürler Ayhan abi," deyip Julyo'ya döndü Bade.

"Burası boğazın Karadeniz ile buluştuğu yer, hem manzarası hem de lezzeti doyumsuzdur, bakalım sevecek misin?" dedi mantosunu giyerken.

Kapıyı açan görevliye teşekkür edip indi, Julyo da arkasından inip elini tuttu Bade'nin. Boğazın yeşil ışığı, deniz feneri üzerlerinden geçerken restoranın girişine el ele yürüdüler. Ne yağan kar, ne havanın soğuğu adımlarını hızlandırmadı. İkisi de anın tadını çıkarıyordu, Bade'nin aklında aşk vardı. Julyo'ya aşık oluyor olabilir miydi, yoksa sadece tam dibe vurduğu zaman sarıldığı bir can simidi miydi? Peki ya Julyo'nun aklında olan neydi, işte bunu öğrenmek için neler vermezdi şu an...

Boğazın kıyısında, deniz fenerinin gölgesindeki balık lokantasının cilalı ahşap duvarlarında ortada yanan kuzinenin ışıkları oynaşıyordu. Kuzineye yakın loş bir masada oturdular. Bade boğazın üzerine uçuşan kar tanelerini izlerken Julyo da Bade'yi izliyordu. Her ne kadar soru sorup sıkıştırmasa da onun ağzından çıkacak her açıklamayı merakla beklediğinin farkındaydı. Derin bir nefes aldı, yutkundu. Bunca karmaşık duygularının, alt üst olan hayatının ortasına safir bir göktaşı düşmüştü. Beni sevebilir misin, diye soruyordu bir de. Sevecek yerleri acımıştı Bade'nin, sevebilir miydi ki? Sevgi bekleyen bakışlara çevirdi gözünü, gülümsedi. Severdi belki. Belki de sevmişti bile.

Masaya gelen garsona siparişlerini çabuk çabuk verip yine her hareketini izleyen safirlere döndü.

"Aldatıldım," dedi. "Hiç aklıma gelmemişti, mutluyuz sanıyordum, burnumun dibinde aldattı."

"Che cazzo? Bastardo!" dedi Julyo, huzurlu yüz ifadesi çatılan kaşlarıyla sinirli bir hal almıştı. "Ne demek aldattı? Seni? Senin gibi bir kadını?"

"Bu konuda konuşmak istemiyorum aslında, sadece bil istedim. Anlayışla sustun, soru sormadın, bu benim için çok önemli, böyle devam et, olur mu?" dedi Bade, minnetle masanın üzerindeki eline dokundu Julyo'nun.

Julyo elinin üstündeki ele bakarken bakışları yumuşadı. Başparmağı Bade'nin eli üzerinde daireler çizerek okşadı. Yüzüne bir gülümseme yayıldı.

"Ne sipariş ettin? Karnımın gurultusu müzik sesini bastırıyor, duyuyor musun?" diye sordu, konuyu ustaca değiştirerek.

Bade adama bir kez daha minnetle baktı. Hediyeydi bu adam, ona hediye. Her hareketi buna inanmasını sağlıyordu.



Kısacık bir bölüm!
Olsun hiç yoktan iyidir, değil mi? 

MAVİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin