Valizlerini yüklenip giriş kapısına geldiğinde hala dışarıda biraz daha kalsa daha mı iyi olurdu diye düşünse de yüzüne çarpan sıcak hava ile ne kadar üşüdüğünü fark etti. Belki de bir an önce içeri geçmek en akıllıca olandı. Eşyalarını güvenlik kontrolü için X-ray cihazına bırakıp soyunmaya başladı. Şapkasını çıkarır çıkarmaz sırtına dağılan saçlarını toplamayı sonraya bırakıp atkısını ve mantosunu da çıkarıp bir kutuya koydu. Telefonu, mantosunun cebinde cihazın içine ilerlerken çalmaya başladı. Arayanın Engin olma ihtimali ile gerildi ama derin bir nefes alarak kendini sakinleştirdi.
Bu havada kimse uçmak istemiyordu anlaşılan. Önündeki birkaç kişi dışında boş sayılırdı güvenlik kontrolü. Kenara çekilerek uzun çizmelerini çıkardı. O saçma poşetlerle yürümek hiç hoşuna gitmese de ayaklarına geçirdi.
Güvenlik kapısından geçerken her zamanki gibi bipledi. Bundan da nefret ediyordu. İki elini suçlu gibi kaldırıp kadın güvenlik görevlisinin el cihazıyla taramasına izin verdi. Sutyen kopçalarıydı anlaşılan yine öten. Kadın eliyle sırtına dokunup kontrol ettikten sonra kenara çekilip geçmesine izin verdi. Henüz bir adım atmıştı ki "Pardon?" diye seslenen güvenlik görevlisinin sesiyle geri döndü.
"Buyurun?"
"Siz, yani şey, acaba Bade Hanım mısınız? Bade Değer?"
"Evet," dedi zorla gülümsediği belli olmasın diye gülümserken. "Benim."
"Ay ben sizi çok seviyorum, kitaplarınızın hepsini okudum. İmza gününüze de geldim kitap fuarına ama sıra çoktu, zaman kalmadı diye bizi almadılar içeri."
Güvenlik görevlisi soluk almadan konuşuyordu. Bu yaş genç kadınlar okuyucularının en büyük kısmını oluşturuyorlardı. Alışıktı bu tarz konuşmalara. Hem hoşuna gidiyor hem de olmadık zamanlarda olduğunda –tıpkı şimdiki gibi- bir an önce bitsin istiyordu. Yine de gülümseyerek dinlemeye devam etti.
"Film gösterime girdiğinde ilk gün gittim, ay çok güzeldi! Ama ben yine de kitapları daha çok seviyorum. Gerçi 'Ayışığı Sevgilim' film olursa koşa koşa giderim. Ay Kerem, yemin ederim okurken aşık oldum Kerem'e..."
"Çok sevindim," dedi Bade. "O zaman size müjde verebilirim, anlaşmayı imzaladık, yakın zamanda çekimlerine başlayacaklar, ama bu henüz bir sır," dedi Bade. Hayranının coşkusunu ödüllendirmek için söylemek istemişti. Kadının çığlık atıp yerine zıplayarak tepki vereceğini bilseydi susardı tabii!
"Kerem'i kim oynayacak? Yok yok durun söylemeyin, sürpriz olsun. İnanılmaz heyecanlıyım şimdi. Bir fotoğraf çektirebilir miyiz?"
Bade yan gözle X-ray cihazından çıkıp yolun sonunda bekleyen çantalarına göz attı. Bari çizmelerini giyebilseydi. Ayağında mavi galoşlarla poz vermek mi? Neyse, dedi kendi kendine, başına gelenlerin yanında bu bir felaket sayılabilir miydi? Kesinlikle hayır!
"Elbette, çok sevinirim," deyip kızın koluna girerek samimi bir poz verdi, kız telefonu elinde döndüre döndüre 3-5 poz çekti. Bade dünyanın en mutlu insanıymış gibi ışıl ışıl gülümsemişti tüm fotoğraflarda.
Sonra sanki iki yakın arkadaşmış gibi kucaklaşarak ayrıldılar güvenlik görevlisiyle.
Günün her saatinde kalabalık olan havalananında neredeyse bomboş denilebilecek kadar az insan vardı ortalıklarda. Uçuş programının yayınlandığı dijital panolardan birine yanaştı. Pano baştan aşağı kırmızıydı, tüm uçaklarda ya iptal ya da gecikme yazıyordu. Ah ne güzel! Hayatında ilk defa kaçmak zorunda kalıyordu ve tam da o akşam uçaklar çalışmıyordu! Ben böyle şansın... diye söylene söylene check in deskine gitti. Görevli de Bade'yi tanımıştı. Bade onun işlem yaparken bir yandan da bir şey söyleyip söylememek arasında kararsız kaldığını fark etti. Bade cesaret vermek için gülümseyince ağzındaki baklayı çıkarttı görevli.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MAVİ
ChickLitBade hayal ettiği hayatı yaşıyordu. Onu çok seven bir sevgilisi, birlikte yaşadıkları kutu gibi bir evi, yayınlanmış ve biri de dizi olmuş beş kitabı ve artık hedef kitlesinin bildiği bir ismi vardı: Bade Değer En iyi zamanların çocukluktan beri ayr...