Sürpriz - Bölüm 19

302 24 53
                                    

"Eee, ben... Yani şey... Valizim aşağıda kalmış... Seslendim ama cevap alamayınca odandasın, uyuyorsun diye düşündüm..." dedi Julyo geveleyerek. Bir yandan da durup kaldığı basamaktan birkaç adım inip valizini mi alsın, dönüp odaya saklansın mı, karar veremiyor gibiydi.

Bade içinde bulundukları durumun saçmalığını düşünerek bir iki kelime laf etmek istedi ama kuracak cümlesi de yoktu ki. Eliyle antrede, hemen yanı başında duran valizleri işaret etti önce, sonra boğazını temizleyip konuştu.

"Evet, burada kalmış, alabilirsin," dedi kendini konuşmaya zorlayarak.

Julyo ondan aldığı cesaretle son birkaç basamağı inip salonun antreye açılan kapısında durdu, Bade de dış kapıda duruyor, aynı antrenin iki tarafında karşılıklı duruyorlardı. Tuhaf olan içlerinden birinin neredeyse çıplak olmasıydı.

Julyo bir eliyle belindeki havluyu öyle bir tutuyordu ki Bade ya havlunun düşme ihtimalini düşündüğümü anlamışsa diye tuhaf bir endişeye kapıldı. Yok canım, daha neler... Neler kuruyorsun Bade sen?

"Sen ne yapıyorsun dışarıda?" diye sordu Julyo, sırt çantasını çıplak sırtına atmış, boştaki eliyle de valizini sanki boşmuş gibi kolayca kaldırmıştı.

"Kapı çalmıştı, güvenlikmiş, bir şey sordu," dedi yere bakarak. Şu yalan söyleme işini beceremiyordu.

Julyo tek kaşını kaldırıp soru sorar gibi bakınca devam etmek zorunda kaldı.

"Yani küçük bir sorun çıkmıştı ama halledemeyeceğim bir şey değildi," dedi. Of bu daha iyiydi, hem detay vermemiş hem de doğru bir açıklama yapmıştı.

Julyo valizlerini merdivenin ilk basamaklarına koyup hala açık dış kapının önünde duran Bade'nin yanına geldi iki adımda. Bade hiç kıpırdamadan dururken uzanıp arkasından dış kapıyı kapattı. Sonra bir elini tutup onu salona çekti, kanepeye oturttu. Eliyle havlusunun sağlamlığını kontrol ederek yanına oturdu. Bir eli Bade'nin omuz hizasında koltuğa yaslı dururken diğer elini Bade'nin kucağında duran ellerinin üstüne koydu. Baş parmağının küçük hareketleriyle yavaş yavaş elini okşarken gözlerini görecek şekilde başını eğdi.

"Bir sorunun var mia Bella, seni kızdıran belki birazcık da korkutan bir sorun. Kapını çalan bir sorun. Anlatmak ister misin?" dedi yumuşacık bir sesle.

Bade gözlerini ellerinden kaldırıp adamın maviliklerine baktı, yutkundu. Ne diyeceğini bilmiyordu, Engin belki onu aldatmaktan utanmamıştı ama o bunu söylemekten utanıyordu. Çok utanıyordu.

"Önemli değil, gerçekten değil," dedi mırıldanır gibi.

"Eğer senin kelebeklerini kaçırıyorsa önemlidir," dedi Julyo. Koltuğun arkasındaki eli şimdi Bade'nin omuz başındaydı, sıcacık bir dokunuştu.

"Ben bunu şimdi konuşmak istemiyorum," dedi Bade. "Bu konuda bırak konuşmayı, düşünmek bile istemiyorum aslında."

"Yaralısın," dedi Julyo. "Senin gibi güçlü bir kadını yaralamak kolay değildir, anca sevdiğin biri acıtabilir canını. Değil mi Bella?"

"Acıtamaz artık, sorun yok," dedi Bade, gözlerine bakmaktan kaçınıyordu. Baksa her şeyi anlattırabilir gibi bir gücü vardı adamın.

"Güzel bakışlara gölge değil pırıltı yakışır, silelim mi o gölgeleri, ne yapalım, nasıl gülümsetelim seni?"

Adamın çabası, güzel gülüşü, mavi bakışları gülümsetti Bella'yı.

"Ben iyiyim, sen misafirsin, seni gülümsetelim. Sen söyle, ne yapalım?" dedi Bade. Artık gerçekten gülümsüyordu. Kızlar 'otele gönder' demişlerdi ama Bade onu yanında istiyordu, birkaç saat, birkaç gün, bir ömür? Ne kadar olursa artık.

MAVİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin