"O zaman soyunabiliriz."
"Ne?" dedi Julyo. İngilizcesi iyi olmasına rağmen yine de yanlış anladığını düşünüyordu ya da Bade'nin yanlış bir cümle kurduğunu. "Soyunmaktan mı bahsettin?" diye tekrar ederken Bade çoktan çizmelerini ve montunu çıkarmıştı bile.
Polarının fermuarını indirirken tekrar etti, "Evet, soyun hadi, çok zamanımız kalmadı."
Julyo hala etrafına bakıyor, neden karlı bir havada, açık havada, bir evin verandasında soyunması gerektiğini anlayamıyordu.
"Sakın utanıyorum deme, çünkü evde üzerinde küçücük bir havluyla dolaşırken seni gördüm, çıplaktın Julyo," dedi Bade kıkırdayarak.
"Ah hatırlatma ne olur," dedi Julyo. Arkasından bir kahkaha attı. "Bunu yaptığıma inanamıyorum," dedi montunu çıkarırken.
Bade'nin siyah mayosunu görünce gözleri kısıldı Julyo'nun, bir kaşı havaya kalktı.
"Neler oluyor, bana mayo giymemiz gerektiğini söylememiştin," dedi merakla.
"Valizinde mayo var mıydı?" dedi Bade.
"Yoktu..." dedi Julyo.
"Öyleyse sorun da yok. İç çamaşırın kalsın bence," dedi göz kırparak, pantolonunu ayak bileklerinden sıyırmaya çalışan Julyo'ya. Sonra da sırt çantasından çıkardığı havlulardan birini ona uzattı.
Şubat ayının en soğuk en karlı günlerinden birinde, ki meteoroloji kesin son bilmem kaç yılın en soğuğu diye açıklama yapmıştı, daha gün aydınlanmadan, lapa lapa yağan karın altında birbirini pek de tanımayan iki kişiydiler. Dünya'nın farklı şehirlerinde, bu zamana kadar birbirlerinden haberleri bile olmadan yaşayan iki kişi. İkisi de diğerinin vücuduna bakmamak için sadece gözlerine bakıyordu. Bade planını buraya kadar aksatmadan gerçekleştirmişti, Julyo'nun ise ne yapacaklarına dair hiçbir fikri yoktu. Ama çoktan Bella'sının etki alanına girmiş, hayatının bundan sonrasında o ne dese itaat edecekmiş gibi hissediyordu.
Bella'nın cıvıltı gibi gülüşü duyuldu önce kar sessizliğinin hakim olduğu tepede. Julyo'nun elini tuttu, birlikte verandanın karlı basamaklarından çıplak ayaklarıyla inip dizlerini geçen karda durdular. Soğuğu bütün hücrelerinde hissederken kafasını kaldırıp Julyo'ya baktı. Adam sanki yağan karın altında, sabah ayazında çıplak durmuyormuş gibi hiçbir üşüme belirtisi göstermeden Bade'ye bakıyordu, gözlerinde sadece merak vardı. Bade yine kıkırdadı, kartopu oynayacaklarını filan düşünmüyordu inşallah, çıplak kartopu! Daha fazla böyle dururlarsa ayak parmaklarından olabilirdi, yanlış hissetmiyorsa küçük parmağı çoktan donmuştu bile...
"Gözlerini kapat," dedi Julyo'ya, sonra da "Koooşşş!" diye bağırdı.
Julyo elini sımsıkı tutmuş, Bade'nin komutuna uymuş, dizlerini geçen karın içinde bata çıka çıplak ayak koşuyordu. Bade bir tepeden atlasa arkasından atlayacakmış gibi sadıktı. Ona güveniyor ama neden güvendiğini de sorguluyordu. Su sesini daha yakından duymaya başladı, suya mı atlayacaklardı, neydi bu, bir dere mi, şelale mi, sabah Bella'yı öptükten sonra soğuk bir duşa girmişti zaten, ama açık havada, donma noktasında bir suya nasıl girecekti?
Bade adamın elindeki elinin kasıldığını hissetti, gülümsedi. Aniden durunca Julyo da ona çarparak durdu.
"Şimdi iki basamak var önümüzde, sakın gözlerini açma ve benimle birlikte çık basamakları," dedi Julyo'ya, yol göstermek için beline sarılmıştı, Julyo da onun omzuna sardı kolunu.
"Bir... İki... Üç! Atla!" diye bağırdı.
Julyo'dan çıkan "Fuck!" çığlığından sonra ikisinin de ayakları aynı anda yerden kesildi ve saniyeden daha kısa bir zamanda suya daldılar.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MAVİ
ChickLitBade hayal ettiği hayatı yaşıyordu. Onu çok seven bir sevgilisi, birlikte yaşadıkları kutu gibi bir evi, yayınlanmış ve biri de dizi olmuş beş kitabı ve artık hedef kitlesinin bildiği bir ismi vardı: Bade Değer En iyi zamanların çocukluktan beri ayr...