~BÖLÜM ON SEKİZ:- 2 Yıl...-~

1.1K 88 464
                                    

"Siz de kimsiniz? Ve niye elimi tutuyorsunuz? Kagami nerede?"

     Dediği şeyle gözlerine baktım. Hayır beni unutmuş olamaz değil mi?

"Adrian beni hatırlamıyor musun? Ben Marinette. "

      Bana anlamaz gözlerle baktı.

"Afedersiniz ama elimi bırakır mısınız?"

"Adrian... Şaka mı yapıyorsun? "

         Elimi çektim.

"Hayır Bayan. Ben sizi ilk defa görüyorum. Siz kimsiniz ve elimi tutma yetkisini nerede buluyorsunuz? Ve Sevgilim nerede?!"

       Gözlerimin dolmasına engel olamadım. Gözlerimin içine bakarak 'Sevgilim nerede?' diye sormuştu. Beni hatırlamıyordu. Evet beni hatırlamıyordu.

"Ben buradayım Adrian."

         Bana iğrenç bir şekilde bakmıştı. Bu bana daha önce hiç atmadığı bir bakıştı.

15 SAAT ÖNCE
________________

         Kagami bu dediğimiz karşısında ağlamaya başladı.

"Onun daha kendisi yumurta kadar."

        Ağlamaya başladı. Sinir krizi geçiriyordu. Sakinleştirmeye çalıştık. Ama ne yaptıysak sakinleşmedi. Her yolu denedik. Ama olmayınca son çare olarak sakinleştirici yaptık. Biraz sonra uykuya dalınca odadan çıktık. Kapının önünde bizi Luka durdurdu.

"Lütfen. Yalvarıyorum oğlumu kurtarın. Yalvarıyorum."

      Luka herne kadar bana kötülük etmiş olsada ona acıyordum. Sonuçta bunu yaparak bana Adrianı vermişti. Elimi omuzuna koydum ve konuşmaya başladım.

"Merak etme Luka. Ken için elimizden geleni yapacağız. "

      Bize minettar bir ifadeyle baktı. Ve başını salladı.

"Sağolun. Size çok teşekkür ediyorum."

       Adrian gülümsedi.

"Ne demek. Bu bizim görevimiz."

       Luka gülümsedi. Evet belki bana daha doğrusu Adrian ve bana yaptıkları hoş değildi. Hatta hiç hoş değildi. Ama bize birbirimizi vermişti. Ve bizde şimdi ona oğlunu verecektik.

     Adrianla el ele tutuşup kafeteryaya indik. Evet el ele tutuşup. Birer tane kahve alıp bir masaya geçtik. kahvemden  bir yudum aldım ve konuşmaya başladım.

"Onu kurtarabilecek miyiz? "

"Deneyeceğiz. Başaracağız. İlk önce inanmamız gerek."

"Haklısın. Peki ya başaramazsak?"

"Marinette. İnanmamız gerekiyor. Ve biz bir dakika sonra ne olacağını bilemeyiz ki."

      Birşey demedim. Sadece kahvemi içtim. O da aynını yaptı. Yaklaşık 5 dakika sonra elimi tuttu.

"Hadi ama. Yüzünü niye asıyorsun? Başaracağız. Bize inanmalısın."

   Gülümsedim. Haklıydı. Bende onun elini tuttum. Eli sıcacıktı. Kahvelerimizi bitirip çöpe attık. Bu gün nöbetçiydik. Evet ikimizde. Bazen nöbetler aynı güne düşebiliyordu. Ama bu kadar önemli bir ameliyat öncesi... Pekte iyi olmadı.

"Marinette bu gün nöbetçi olmamız çok kötü oldu.  Yarın çok önemli bir ameliyatımız var üstelik. "

"Haklısın. Ama nöbetçiyiz işte. Hadi acile gidelim. Sonuçta orada nöbetçiyiz."

YARA (Adrianette)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin