Küçük yaşta annesini kaybeden Masal, şımarık ve sevgiden yoksun olarak büyür. Gösteriş ve ışıltıdan ibaret olan hayatı toz pembe iken, bir gecede tüm ışıltılar söner, ruhunu saran renkler siyaha döner. Sıradan bir mahallede kendini bulduğunda yaşant...
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
🕊️
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Sessizliğin arkasında çok büyük sesler vardı, sabırsız adımlarımın, dudaklarıma çarpan soluklarımın, göğsümün duvarına inatla çarpan kalbin sesi... Ne içindi? Aptallığım sonucunda ruhuma bıraktığım huzursuzluğun sorumlusu olan davranışlarımın, ikilemde kalmasının sesleriydi. Fırtınanın tam başındayım, adım atsam içine savrulacağım geri çekilsem yok olacaktım. Zihnimde verdiğim savaş bugüne aitti, düne aitti, günler öncesine, geçmişe aitti. Neye karşı savaştığımı bile bilmezken olduğum yer çok başkaydı, olacakları ise kestiremiyordum.
İçerideki havadan dolayı mı yoksa Maria denilen kadının son kelimeleri ciğerlerimdeki tüm havayı yok etmişti, göğsümü sıkıştıran bir belirsizlik hüküm sürdü üzerimde. Kadın yüzünde tatmin olmuş bir ifadeyle geri çekildiğinde dudaklarımı ıslattım, sanki hareketlerimizi kısıtlayan alana sıkışmış gibi nefes almayı unutarak öylece bekledik.
Bu yerde çırpınır gibi, bedenime yayılan titreme beni kendime getirdi. Zihnimde dönmeye başlayan bilinmezlik şuana ağır geldi ve ağır bir soluklanmanın ardından "Ne demek istedi?" diye mırıldandım Erdem'e bakarak. Fakat kelimelerim onu harekete geçirmek yerine zamanın üzerine zaman bindirdi. Bir an az öncesini içimden mi dile getirdim diye düşünsem de Maria'nın "Hiç bir şey bilmiyor değil mi?" diye çıkan korkutucu sesi beni buraya yama gibi tutunmamı sağladı. Zaten geldiğimizden bu yana öyle hissediyordum. Ait değildim. Buranın bir parçası olmayışım gözler önündeydi.
Kadının bakışlarının ağırlığını üzerimde hissetsem de karşılık vermeyip, sorularımın cevabın olduğu kişiden uzaklaşamadım. Sabrımın son demlerini yaşarken bağırarak sorma isteğimi ne kadar bastıra bileceğimi bilmiyordum, zira dolup taştığım his beni boğacak gibi boğazıma çıkıyordu her saniye.
Çok kısa bir saniye Erdem'in gözleri üzerine düştü, o saniyede lacivert göz bebeklerinde adını koyamadığım duygu duvarlarımızı daralttı, dahada sıkıştığını düşünüyordum.
Aralarında olan her ne ise gölge gibi üzerimize düşerken, "Erdem?" diye sormaktan geri durmadım.
"Uzatmasan artık." dedi Erdem, sesi bıçak gibi iletişimimizi kesti. Dudaklarımı hafif aralık dururken havada bana ait olmayan kelimeleri kesik kesik aldığım nefeslerimle yutuyordum.