Hayatım boyunca, tek derdim güzel bir geleceğim olması. İyi bir okul okumak, iyi bir iş sahibi olmak ve sevdiğim insan tarafından çok sevilmek.
İlk maddeyi yerine getirmek için çok çalışıyordum. Annem ve babamın desteği de üzerine eklenince, bu benim için uzak bir hedef gibi gözükmedi, gözükmüyor asla.
İkinci madde için, ilk maddeye adım adım yaklaşıyorum; ve bunu düşündükçe daha da mutlu, daha da güçlü bir genç kız oluyordum. Önce kendimi, sonra ailemi mutlu etmek tek amacım.
Üçüncü maddeyi ise, henüz ilk ikisini tam anlamıyla gerçekleştiremeden gerçekleştirmek için adım atmıştım. Bu madde on katı olan bir merdivene eşitse, ben henüz ilk katına adım atıp geriye kalan dokuz katı nasıl çıkacağımı düşünüyordum.
Bir şeyler yapıyordum, yaptığım şeyleri izliyordum. Aslında şimdilik her şey güzeldi. Kimliğimi her şeyiyle gizli tutup ona açılmıştım. Gerçi buna tam anlamıyla açılmak denmezdi. Ona aşık olduğumu, ona aşık olduğum için yıllar sonra çalıştığı yeri öğrenip her gün tek başıma oraya gittiğimi... kısacası onu, sapıklık yapacak kadar sevdiğimi henüz söylememiştim.
Eminim o da, sadece bir gece çalıştığı pub'a gitmiş, onu beğenmiş, bir şekilde çalışanlardan telefon numarasını bularak ona yazdığımı düşünüyordu. Buna adım gibi emindim.
Çalan telefonumla bağcığını bağlamaya çalıştığım ayakkabımı öylece bırakıp ayağa kalktıktan sonra, annemden gizli evin içinde ayakkabıyla gezmenin tedirginliği üzerimdeyken odama doğru yürüdüm. Telefonumun, yatağımın yanındaki komodinde olduğunu görünce hızla oraya doğru ilerledim. “Efendim, Atahan?”
“Canım kuzenim, neredesin?”
“Evden çıkmak üzereydim, ki iyi ki aradın.”
“Kalp kalbe karşı derler,”
“Telefonumu evde unutmama engel olduğun için minnettarım.”
“Ne demek,” dediğinde kıkırdadım. Daha sonra, “Sahi,” dedim. “Sen neden aramıştın?”
“Beraber şu sürekli övdüğün Pub'a gidelim, diyecektim,” dediğinde, birkaç saniye sessiz kalmayı tercih ettim.
Evet, Pub'ı tüm çevreme överek anlatıyordum. Ama oraya daha önce hiçbir arkadaşımla bile gitmemişken, kuzenimle gitmek... düşünmediğim bir şeydi. Üstelik Erim'i gördüğümde oluşan heyecanımı uzaktaki bir insan bile fark edebiliyorken, yanı başımda biri varken fark etmemesi imkânsızdı.
Telefonun diğer ucundan, “Kuzen,” diyerek seslenen Atahan'a, olacakları göze alarak, “Olur, gidelim,” dedim.
Eğer kabul etmesem, muhtemelen şüphelenirdi. Her gün giden ben, itiraz edemezdim.
“Tamam, yarım saate önünde ol.” dediğinde, cevap vermeden telefonu kapattım. Yere çöküp bağcımı hızla bağladıktan sonra telefonu arka cebime koyup hızla evden çıktım.
Pub, Erim'in baristalık yaptığı arada da gitarıyla kulakların pasını sildiği canlı müzikler verdiği bir bardı. Zaten Pub; bar, demekti.
İsmini veren kişi çok düşünmüş olmalıydı...
Genellikle genç kesimin sabahları gidip normal bir şekilde sohbet ettiği, akşamları, sabahın aksine deli eğlencenin olduğu alkollü bir mekâna dönüşme özelliği sayesinde baya tutuluyordu sanırım. Üstelik bu zamana kadar bir kez bile saçma bir olayla anıldığını duymamıştım.
Erim'in orada çalışan, yedi yaşına kadar aynı sitede oturduğumuz, çocukken deli divane olduğum Erim olduğunu öğrendiğim de içimi tarifi imkânsız bir heyecan kaplamıştı. Çünkü ben onu yedi yaşındaki Doğa nasıl seviyorsa, öyle seviyordum. Sadece fazla değiştiği için, gördüğümde tanımakta güçlük çekmiştim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MEHLİKÂ | texting
Teen Fiction(TAMAMLANDI) Erim Gürgen: Baksana, Erim Gürgen: Kim olduğunu bilmek istiyorum artık Doğa: Şu an değil Erim Gürgen: Ne zaman? Doğa: Hazır hissettiğim zaman Erim Gürgen: Sıkılmaya başladım Erim Gürgen: Bu anonim mesaj olayı ilk kez başıma gelmiyor Eri...