Gözlerimi açtığımda yatakta yatıyordum. Üzerime ince bir battaniye örtülmüştü. Bulanık gözlerimden odadaki ışığı zar zor seçebilmiştim. Başım patlayacak gibi ağrıyor gözlerim yeni uyanmış olmama rağmen şiş ve yorgun hissediyordu.
Yanağımın üzerinden birinin elinin geçtiğini hissedince irkilerek yerimde doğruldum. Demir, yanımda duruyordu. Ben kendimi geri çekince yüzünü hüzünlü bir ifade aldı. Yatağa, yanıma oturdu. Battaniyeyi iyice üzerime çektim ve bacaklarımı topladım.
"Şşş..." dedi beni yatıştırmaya çalışarak. "Sana zarar vermeyeceğim. Korkma." Tabii canım, beni canımla tehdit ettiğin ve bu evde bir yerde parmaklarını kestiğiniz bir adam olduğu gerçeği dışında her şey normal zaten! Demir, elini battaniyenin üzerinden bacağıma koydu. "Seni korkutmak istememiştim."
"O çocuk... O çocuğa siz-" diye fısıldadım zayıf bir sesle. Fakat ben cümlemi bitiremeden Demir söz aldı. "O iyi. Üst kattaki odalardan birine aldık." Başımı sallayarak dizlerimi izlemeye koyuldum. Demir gülümsedi. "Onu görmek ister misin?" Bakışlarımı tekrar Demir'e çevirdim. Görebilir miydim? Bir kıskançlık kriziyle üzerime atlayabilecek türden bir manyağa benziyordu. Bu yüzden cevap vermememin en akıllıca seçenek olduğuna karar vererek hiçbir şey söylemedim.
Fakat Demir, sessizliğimi bir onay olarak algılamış olacak ki yüzündeki hastalıklı gülümseme büyüdü. Yataktan kalkarak kapıya ilerledi. Ben de yatağın ucuna doğru kaydım ve ayaklarımı aşağı sarkıttım.
Zemine dokunduğum anda, ayak parmaklarımın altında küçük, soğuk bir cisim tıkırdadı. Ne olduğuna baktım. "Dikkat et..." dedi Demir. "...yerler kırıklarla dolu." Demir'e fırlatıp da tutturamadığım vazoların kırıkları... Dikkatlice kırıkların arasından geçerek Demir'e ilerledim. Ayak bileklerimden burkulmuş olan hala ağrıdığından tökezliyordum.
Zorlandığımı gören Demir, bana elini uzattı. Ona ters ters baktım. Demir'le zıtlaşmak şu an istediğim son şeydi aslen. O sikik kurallarını bana bir kere daha hatırlatmasını istemiyordum. Fakat onunla yapacağım herhangi bir fiziksel temas burkulmuş bir bilekten daha çok canımı yakacaktı.
Tereddüt ettiğimi fark edince üzerime geldi ve beni kucağına aldı. "Tamam! Tamam bırak beni!" dedim çaresizce ama çoktan kapıya gelmiştik zaten. Beni yere indirdi. Duvara tutunarak geriledim. Bana dokununca midem kalkıyordu sanki. Demir, kapıyı açarak çıkmam için geri çekildi. Ona bakmadan tökezleye tökezleye odadan ayrıldım. Bulunduğumuz katın korkuluklarına tutunarak Demir'in yolu göstermesini bekledim.
Demir, solumuzdaki üç kapıdan ortadakine ilerledi ve kapının önünde durarak bana baktı. İçimi tuhaf bir his kaplamıştı. O kapının arkasında neyi beklemem gerektiğini bilmiyordum. Yavaş yavaş, kapıya ilerledim.
Kapıyı açtı. Açık olan gece lambasından görebildiğim kadarıyla içerisi mavi ve beyaz renklerle doluydu. Sessizce içeri girdim. Odanın tam ortasında, iri sütunlarıyla beyaz tüllerini taşıyan bir yatağın üzerine genç bir çocuk kıvrılmıştı. İçeri girdiğimi fark edip etmediğinden dahi emin değildim.
Odanın ortasına kadar gelmiştim ki, geri dönüp Demir'e bakma ihtiyacı hissettim. Fakat Demir, hiçbir ipucu vermeden odadan çıktı ve kapıyı da arkasından kapattı. Çocuğa ilerlemeye devam ettim. Belki de yapacağım şey kulağa çok bencilce geliyordu fakat o çocuğa ihtiyacım vardı. Neden burada olduğumu, onun neden burada olduğunu öğrenmeliydim. Belki böylece, buradan bir çıkış yolu bulabilirdim.
Üşümüş, küçük bir kuş gibi titriyordu. Yatağın yanına yaklaştım ve diz çöktüm. Bu sırada komodinin üzerindeki ev içi ilk yardım çantası dikkatimi çekmişti. Elimi uzatıp yavaşça omzuna dokundum. "Vurma!" diye inledi çocuk. "Lütfen! Ben bir şey yapmadım!" Salya sümük ağladığından olsa gerek, sesi çatlamıştı. Boğazıma büyük bir yumru oturdu. Ona ne yapmışlardı böyle?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BUZ
General Fiction"Ondan nefret ettim. Bana yaptıkları yüzünden, benden aldıkları yüzünden ondan nefret ettim. Ama o beni sevdi. Ve ben ondan daha çok nefret ettim. Çünkü bu, bir aşk hikayesi değildi." On yedi yaşındaki Hilal Sancar kendisinden yaşça büyük ve ona tak...