Mide bulantısıyla uyandım. Yemek yemeyi reddetmekten, hasta düşüyordum herhalde. Son birkaç gündür böyleydim. Yerimde doğruldum. Yutkunarak bu iğrenç hissi geri göndermeye çalıştım ama, işe yaramamıştı.
"Bebeğim?" Demir'in uykulu sesi bulantımı daha da kötü ediyordu. Midemden yukarı doğru yükselen bir şeyler hissedince, onu görmezden gelerek yataktan aşağı indim ve tuvalete doğru koştum. Gerçekten de kusacak mıydım? Uzun zamandır hiç kusmamıştım. Hasta olduğumda bile...
Klozetin kapağını kaldırdığım gibi midem, kendini boşaltıverdi. İğrenç... Kusma işinin kendisinin dahi ne kadar sinir bozucu bir şey olduğunu unutmuşum...
Bir çift iri el, arkamdan gelerek tek elimle toplamaya çalıştığım uzun, kahverengi saçlarımı kavradı. Demir, saçlarımı tutmama yardım ediyordu anlaşılan. Onu umursamadan işime devam ettim. Birkaç öksürük ve bitti... İçimde yiyeceğe dair hiçbir şey kalmamıştı.
Demir, bir elini sırtıma koyarak sıvazladı. Normalde olsa ondan uzaklaşmaya çalışırdım ancak şu an bunu önemseyemeyecek kadar bitkin haldeydim. "Daha iyi misin?" diye sordu Demir. Başımla onayladım.
"Yemek yemezsen böyle hasta olursun işte! Bekle burada. Sana bir şeyler hazırlayayım." Vay göt herif! Yemekten kesilmem kimin hatası acaba?
Demir, beni odada yalnız bırakıp gitti. Klozetin kapağını kapatıp sifonu çektim ve kapağın üzerine oturdum. Midem biraz olsun rahatlamıştı. Derin derin nefes alıp vererek kendime gelmeye çalıştım.
Biraz daha rahatladığımı hissedince ayağa kalktım ve elimi yüzümü yıkamak için lavaboya ilerledim. Avuçlarımı soğuk suyla doldurdum ve yüzümü yıkadım. Daha sonra ellerim boynuma ve oradan da göğsüme indi. Soğuk, iyi hissettiriyordu en azından.
Aynaya baktım. Islak yüzümü, su damlatan perçemlerimi ve dağınık saçlarımı inceledim. Kaç gündür buradaydım lan ben? Günler birbirine karışıyordu. Serkan'ın da benim de yaptığımız tek şey oturup, Serkan'ın bacağının iyileşmesini ve Yavuz Yıldırım'dan haber gelmesini beklemekti. Hoş, o adamın bana bir faydası olur muydu onu da bilmiyordum ya! En azından Serkan, bu borç harç işi bitince benim için döneceğine söz vermişti.
Şu an elimde olan tek arkadaşım ve güvenebileceğim tek insan... Bazen ondan bile şüphe duyuyordum. Kendi yakasını kurtardıktan sonra döner miydi cidden? O da, kurtarabilirse... Serkan kurtulacağına inanmıyordu. Onun için en iyisi, kaçmaktı. Alkanlar'ın onu bulamayacağı bir yere kaçmak...
Odanın kapısı çaldı.
"Gel!" Birinin içeri girdiğini duydum. Muhtemelen Serkan'dı. Demir, kapı çalmak gibi adetlere sahip değildi. Ne de olsa onun malıydım ben. Emir ise bu odaya uğramazdı. Benimle bir işi yoktu.
"Hilal?" Başımı kaldırıp, banyo kapısının eşiğinde duran Serkan'a döndüm. Gülümsedim. "Serkan?" Yanıma yaklaştı. "Korkunç görünüyorsun."
"Sana da günaydın. Demir-"
"Beni o yolladı. Seni çağırmam için..."
Serkan'ın sözleriyle tekrar rahatladım. Elimi başıma götürdüm ve parmak uçlarımla burun kemerimi sıkarak baş ağrımı geçirmeye çalıştım. Feci halde ağrıyordu...
"İyi misin?"
"Kustum... Ayrıca başım ağrıyor."
"Yemek yememeye devam edersen daha da kötü olacaksın."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BUZ
General Fiction"Ondan nefret ettim. Bana yaptıkları yüzünden, benden aldıkları yüzünden ondan nefret ettim. Ama o beni sevdi. Ve ben ondan daha çok nefret ettim. Çünkü bu, bir aşk hikayesi değildi." On yedi yaşındaki Hilal Sancar kendisinden yaşça büyük ve ona tak...