Bölüm 15: Sır

7.5K 221 56
                                    

Uzun süredir yazmamamın sebebini açıklıyorum: ikinci kitaba ne dersiniz? Kitap kapağı multide!

***

"Tekrar merhaba, Hilal."

Derin bir nefes aldım ve öfkeden deliye dönmüş gözlerimi Emir'in üzerine diktim. Yumruk yaptığım sağ elim titriyor, avucumun içine batan tırnaklarım beni terbiye etmek istermişcesine etime saplanıyordu. Onu son yaşananlardan beri ilk kez görüyordum. Birkaç kez hastaneye geldiğini işitmiştim fakat karşılaşmamıştık. Sonuçta hasta ziyaretine değil, sahte kimlik işlemlerini halletmeye gelip gidiyordu.

"Sen..." diye fısıldadım dişlerimin arasından. Bütün bedenim öfkeyle sarsılmaya başlamıştı.

"Ben de seni gördüğüme sevindim. İyi görünüyorsun."

Sonsuzluk gibi gelen birkaç dakika boyunca, gözlerimin önünde flaş yapan anılarım ve de kulaklarımdaki uğultuyla orada, öylece kalakaldım. Nasıl tarif etsem? Sanki...  Sanki uyanmaya çalıştığım korkunç bir kabusun ortasında uyku felci geçiriyormuşum gibi hissettiriyordu. Demir, işte tam da böylesine bir girdaba dönen bu trans anını bir bıçak misali bölerek, bir anda içeri girdi. Fakat gözlerimi Emir'in üzerinden çekmedim. "Hilal?" dedi çekingen bir sesle Demir. Ona bakmadım. "Hilal!"

Dolan gözlerimi sonunda Demir'e çevirdiğimde ne kadar şaşkın ve de ürkmüş olduğunu gördüm. Dudaklarımdan belli belirsiz bir inilti kaçtı. Ne yapacağımı bilmiyordum. Kurtlar sofrasının ortasında bana eşlik eden tek şey kafamdaki çığlıklardı. Ve pek yardım ettiklerini de söyleyemezdim.

Demir, çevik bir hareketle öne atıldı ve kolumu kavrayarak beni kendine çekti. Kendimi bir anda ona sarınmış halde bulmuştum. Ardından sırtıma kaydırdığı eliyle beni öne doğru iterek salonun çıkışına doğru yönlendirdi.

Ana girişe ilerlediğimiz sırada arkamdan Emir'in "Seni görmek güzeldi." dediğini duydum. Omzumun üzerinden ona baktım. Gülümsedi ve son derece rahat hareketlerle içeri doğru yürüdü.

Birkaç titrek adım ile Demir'in elinden uzaklaşarak durdum. Göğsümden nefesim kesiliyormuş gibi havaya muhtaç, çaresiz hıçkırıklar koptu. Demir, bu hareketimi görünce, benimle beraber duraksadı ve  bana doğru bir adım atarak beni yürümeye davet eden bir el uzattı. "Hilal-"

Elimi havaya kaldırarak durmasını işaret ettim. "Benden..." dedim ve nefesim kesildi. Sert bir nefes çekerek tekrar konuşmayı denedim. "Benden...o adamla...aynı masaya..." Başım dönmeye başlamıştı. "...masaya oturmamı...isteyemezsin..."

"Hilal, sabah geleceğini bilmiyordum."

"Ölürüm oturmam!"

"Hilal, tamam! Sakin ol!"

"Ne oluyor burada?" Gür bir ses, girişi doldurdu. Başımı kaldırıp sesin sahibine baktım. Adnan Alkan, merdivenlerin birleştiği asma balkonda dikilmiş, bize bakıyordu. Sıçtık, dedim içimden.

Takım elbiseli iri adam, kendinden emin adımlarla, ağır ağır merdivenlere yöneldi ve aynı öz güven ve de zarafetle merdivenleri inmeye başladı. Köseli ayakkabıları her adımında mermer zemin üzerinde yankı yapıyordu. İçgüdüsel olarak geri çekildim ve korkuyla yutkundum.

Adnan Alkan'ın kalın, kadifemsi sesi bir kez daha girişi doldurdu. "Ne oluyor, dedim?" Demir, tereddüt etmeden, hızla söze girdi. "Emir gelmiş, amca."

"Ne olmuş yani?"

"Hilal, Yıldırım'ın ölümüne şahit oldu, hatırlarsan anlatmıştım. Şimdi Emir'i de görünce..."

BUZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin