"Sevgi?"
Usulca arkamı döndüm. Karşımda, ellilerinde bir adam duruyordu. Vücudu gayet dinç, sırtı dimdik doğrulmuş, kalın ve de kaba yapılı, iri yarı bir adamdı. Fakat yüzündeki ifade hiç de ürkütücü değildi. Son derece şefkatli bakıyordu. Bu da onu dev gövdesine rağmen oldukça sempatik kılmaktaydı.
Şöyle bir etrafıma bakındım. Burada ikimizden başka hiç kimse yoktu. "Hayır..." dedim olabildiğince nazik bir tonda. "Benim adım Hilal."
Adam, şaşkın gözlerini kırpıştırarak kısa bir süre daha bana baktıktan sonra kendini toparladı ve gülümseyerek bana biraz daha yaklaştı. "Kusura bakma, seni biriyle karıştırdım." Nedense bu, içimde geri çekilme isteği doğurmuştu. Fakat olduğum yerde sabit kaldım.
Elini uzattı. "Tanıştığımıza memnun oldum, Hilal. Adnan." Bedenim, doğrulanan korkularımın gerçekliğiyle sarsıldı. Hay sikeceğim! Elimi hafifçe uzattım. "Memnun oldum." Sesim titremişti. Adnan bey, benim ürkek tavrıma gülerek elime uzandı. Psikopatlar Ailesi'nin her bireyi terörden besleniyordu herhalde! Bir saniye, Adnan 'bey' mi demiştim ben? Eh, iş adamı gibi durduğu bir gerçekti tabii...
"Hilal!" Adnan beyin eli, henüz parmaklarıma dahi dokunamamıştı ki ikimiz de Demir'in gür sesiyle donakalmıştık. Ona baktım. Mavi gözleri yine birer parça ateşe dönmüştü adeta. Hızlı adımlarla yanımıza geldi. Kendini toparlayarak Adnan beye döndü. "Amca."
Elini belimde hissettim. Sıkarak beni kendine doğru çekti. Bu hareketi üzerine başımı yana çevirerek içimden gelen öğürme isteğini bastırmaya çalıştım. Adnan bey, rahatsız olduğumu fark etmişti. Fakat ses etmedi. Koyu kahve gözleri benim üzerimden Demir'e döndü. "Demir. Biz de Hilal ile tanışıyorduk tam da."
Demir, sesini çıkarmadı. Aralarındaki bu tuhaf soğukluğun ne olduğunu anlayamıyordum. Fakat sorgulamadım da. "Özel misafirimizden bahsettin mi?" diye sordu gözlerini kısarken Adnan Bey. Demir, yerinde doğrularak boğazını temizledi. Bakışlarını mı kaçırıyordu? Onu daha önce hiç bakışlarını kaçırırken görmemiştim. Aksine, sapık gözleri her daim kıyafetlerimin altındakini görürcesine üzerimde dolanırdı.
"Hayır." dedi kuru bir sesle. Adnan beyin gözleri zevkle, hoşnutluk içerisinde kıvrılan dudaklarından ötürü, biraz daha kısıldı. "Güzel." Bize birkaç adım daha yaklaştı ve sol elini Demir'in sol omzuna koyarak kulağına doğru kısık sesle mırıldandı. "Bu işi de batırmasan, iyi edersin, evlat." Ve yanımızdan geçip gitti.
Dün gecenin anılarını bilmem kaçıncı kez aklımdan geçirirken iç çekerek yorganıma biraz daha sarıldım. Anlayamamıştım. Pis bir şeyler döndüğü barizdi ancak ne olduğunu bir türlü çıkartamıyordum. Bu düşüncelerin içimi iyiden iyiye bunalttığını hissedince gözlerimi yumdum.
Son derece boğucu bir gece geçirmiştim. Karanlık odada, Demir'in iri kolları arasında ezile ezile, uykusuz geçen bir başka gece gibi görünüyordu aslen. Fakat her zamankinden farklı olarak, bir baharat misali eklenmiş olan, Adnan Alkan'ın çatısı altında olduğum gerçeği Demir'in vücudumu saran kollarından daha tehditkardı ve bu da, huzursuzluğumu katlıyordu.
Gözlerimi tekrar araladığımda, odanın birkaç dakika öncesine göre daha aydınlık olduğunu fark ettim. Belli ki güneş doğuyordu. Demir'i uyandırmamaya özen göstererek kolları arasından çıktım ve camın kenarına ilerledim. Gümüşi gökyüzüne ve ağır ağır aydınlanmakta olan arka bahçeye baktım. Havuzun ışıklandırması hala daha yanıyor, bahçe ise üzerinde cıvıldayan kuşlarla beraber gün ışığını bekliyordu.
Güneş, tam olarak yüzünü göstermemişti. Hoş, gösterse de, batı cephesine bakan bir odada olduğumdan anlayamazdım. Fakat sağ yanıma iyice odaklanırsam, altından birer saçak misali gökyüzüne yayılan saçlarını görebiliyordum. Güneşin parlak ışıkları, bulutların arasında dans eden melekler gibi görünüyordu...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BUZ
General Fiction"Ondan nefret ettim. Bana yaptıkları yüzünden, benden aldıkları yüzünden ondan nefret ettim. Ama o beni sevdi. Ve ben ondan daha çok nefret ettim. Çünkü bu, bir aşk hikayesi değildi." On yedi yaşındaki Hilal Sancar kendisinden yaşça büyük ve ona tak...