Serkan komodinin üzerindeki ilk yardım çantasına ilerledi ve içini karıştırmaya başladı. "Demir'in annesi yıllar önce öldü, dedi. Onun ardından da babasının işleri battı. En son o ayyaş babası da öldüğünde, Demir'in yasal vasisi olarak bir tek amcası kaldı."
"Ee, bana ne ki bundan?" dedim bana uzattığı ağrı kesicileri elime alırken. "Bitirmeme izin ver! Babam, eskiden Burhan Alkan'ı da tanırdı. Demir'in babasını yani. Zaten Adnan Alkan'ı da o sayede bulduk. Pislik herif. Demir'in tüm mal varlığına çökmüş. Babasından kalan ne varsa, mal, mülk, para, babasının gayrimenkul şirketi..."
"Hala benimle ve annesine benzememle ne alakası olduğunu bulmaya çalışıyorum, Serkan." Hapları ağzıma attım ve kuru kuruya yuttum. Ardından, boğazımdan geçsin diye su içmek için banyonun yolunu tuttum. "Bir düşünsene, Hilal, tüm bunlar olurken Demir sadece bir çocuktu." dedi Serkan arkamdan. Musluğu açıp avuçlarıma su doldurdum. "Her şeyini kaybetti. Annesinden başlayarak..." Söylediklerinin ne anlama geldiğini fark etmenin şokuyla bir anda ağzıma doldurduğum suyu yuttum. Büyük yudumum boğazımın ağrımasına sebep olmuştu. Olduğum yerde doğrularak çeşmeyi kapattım. Ardından hemen odaya döndüm. Ne demek istediğini anlamıştım ancak ben daha tek kelime edemeden dilimin ucuna kadar gelen şeyleri Serkan söyledi. "Demir, seni aklında annesiyle özdeşleştiriyor olabilir. Sana karşı, hastalıklı bir takıntı geliştirmiş olmasının sebebi bu olabilir."
Midem kalktı. Hangi türden hastalıklı bir insan kendisini doğuran kadını sikmek isterdi ki?
Yüzümü ekşittim. "Haklı olabilirsin." dedim her ne kadar bu ihtimalin gerçek olmamasını dilesem de. "Her neyse, teşekkür ederim." Serkan, başıyla onayladı. Çıkmak için kapıya yöneldiğim sırada arkamdan seslendi. "Hilal!" Dönüp ona baktım. "Ona istediğini her verdiğinde, daha da fazlasını istemek için geri dönecektir." Gülümsedim. Buruk bir gülümsemeydi bu. "Vermezsem de istiyor zaten." Serkan'ı odada bırakarak aralı kapıdan dışarı çıktım.
Doğruca kendi kaldığım odaya yöneldim. Aldığım ağrı kesiciler sayesinde en azından birkaç saat uyuyabilirdim. Yatağın üzerine çıkıp oturdum ve dizlerimi kendime çektim. "Ona istediğini her verdiğinde, daha da fazlasını istemek için geri dönecektir." Bunu yapabilirdim. Tek bir yemek. Serkan'ın iyi olması için tek bir yemek...
Bu sırada, etkisini göstermeye başlayan ilaçla beraber üzerime çöken yorgunluk hissinden ve bunun getirisi olan uykudan kendimi alamadım. Başımı yastığa koyarak baş ucumdaki pencereden dışarıyı izlemeye koyuldum. Vücudumun kontrolünü yavaşça, boş ve huzurlu bir karanlığa bıraktım.
Yüzüme damlayan su damlacıklarıyla gözlerimi araladım. Başımı kaldırıp baktığımda Demir'le göz göze geldim. Duştan çıkmıştı ve üzerinde bir havlu dışında hiçbir şey yoktu. Gözlerimi kaçırarak yatakta geriledim. Bu sırada Demir, elimi yakaladı ve beni durdurdu. Ne olduğunu anlayamayarak ona baktım. Elimi kendine doğru çekerek eğilip yanağına koydu. Yeni kesilmiş sakallarından yanağı yumuşak ve sıcaktı. Ne istiyordu şimdi?
Başını hafifçe yana çevirdi ve avucumun içine bir öpücük bıraktı. İğrenç. "Lavaboya gitmeliyim." dedim gözlerimi kaçırarak. Normalde insanlara bakmaktan çekinen birisi değildim ama çıplak biriyle göz göze gelmek de durumumu kolaylaştırmıyordu. Bir anda beni kendine çekti. Dizlerimin üzerine çıkmak zorunda kalmıştım.
Çok yakınımdaydı. Burnunu burnuma sürttü. "Kendini o çocuğa fazla kaptırma, tamam mı? Sen benimsin." dedi. İliklerime kadar buz kestim. Serkan'ın yanına gittiğimi anlamış mıydı? Aralı kapı... Siktir! Uzaklaşmak için hareketlenmiştim ki Demir, diğer elini belime koyarak vücudumu kendininkine bastırdı. Rahatsız olduğumu göremiyor muydu acaba?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BUZ
General Fiction"Ondan nefret ettim. Bana yaptıkları yüzünden, benden aldıkları yüzünden ondan nefret ettim. Ama o beni sevdi. Ve ben ondan daha çok nefret ettim. Çünkü bu, bir aşk hikayesi değildi." On yedi yaşındaki Hilal Sancar kendisinden yaşça büyük ve ona tak...